Çamların gölgesinin içinden gelen koyu vişne rengi ışık.
Batan güneş yerleşiyor okyanusa.
Gece yaklaşıyor batan güneşin ardından,
Aceleyle uzaklaşan ayı izliyor gün.
Genellikle soğurmanın durağan bir şey olduğunu düşünürüz. Su bir süngerin içine çekilir ve orada kalır. Ancak gerçek soğurma, duraksama ve çelişki olmaksızın yaşamın evriminin tam olarak içinde olma durumudur. Doğada yabancılaşma yoktur. Her şey tam yerindedir. Yalnızca insan, kendini bu sürecin uzağında tutar. Uygarlığımız, kişisel planlarımız, küçük duygularımız vardır. Sevgiye, arkadaşlığa, anlayışa ve iletişime büyük bir gereksinim duyarken bile kendimizi bu süreçten ayırırız. Sorgulayarak, kendimizi yanlış zamanda ortaya koyarak, ya da kin ve gururun algılarımızı gölgelemesine izin vererek sürekli kendimizi yenilgiye uğratırız. Yabancılaşmayı kendi kendimize yaratırız.
Bu arada doğa, durmaksızın akıp gidişini sürdürür. Kendimizi bırakmaya, özgürce doğanın gidişine katılmaya ve onun içinde soğurulmaya gereksinimimiz var. Kendimizi bu süreçle bütünleştirirsek başarıya ulaşırız. O zaman olgular güneşin ve ayın ortaya çıkışındaki kadar açık bir şekilde birbirini izleyecek ve her şey olması gerektiği gibi olacaktır.
G.D.-
yüzmek suya güvenmek demek,
çırpınırsan batarsın.
su kendi doğasında, sen de,
uyumda uzlaşmak gerek
seyirci değil, oyuncu olmak gerek,
ki, olan da bu zaten.
seyreylediğimizce var oyun
ve biz ayrılmaz parçasıyız onun.
doğa, doğamız demek,
içinde olduğumuz tam da içremizde.
denizde damla misali bu var oluşta,
çatışma neden, kavga ne ile, hasım nerede?
surlarımız korkularla örülmüş,
maskemiz var, yüzleşmemek adına.
soyutlanmak salt bir sanrı aslında,
her şey sende, sen her şeyde, daima.