“varoluş terki olmayan bir yolculuktur.”
yürüyüşe göre yol tarif edilir derler ya,
herkes kendi hızında geçer ortak duraklardan.
ve yol hikayeleridir anlatılan, öğreti adına,
zevkli, teşvik edici belki, ama hepsi o kadar!
her yolculuk tek ve özgündür çünkü,
ve yapayalnızdır yolcu gerçeği arayışında.
yolu kendisiyle çizilir, bilinci niteliğinde,
diğer herkes sadece yolculuğa aracı.
ve anlık seçimlerle yakınlaşır veya uzak düşer,
kendi sonluluğunun sonu, sonsuzluğunun başlangıcı.
“güneşin ışınlarıdır, yolu ve yolculuğu.”
bir ağ örüyoruz hepimiz,
merkezine ise kendimizi koymuşuz.
ama keyfi bir zihnin yönetiminde,
arapsaçına dönmüş ibrişimimiz.
üst düzene uyumlanmak yerine,
canımızın çektiğini düzen bilmişiz.
kah oraya, kah buraya yönelip,
nafile arayışlarla dengeyi yitirmişiz.
odaktan yayılan ışınlar misali,
açılması gerekirken yolculuğumuz,
ağımız üzerimize kapanmış
kendi kurgumuza esir olmuşuz.
sen dursan da, yol durmaz,
geri düşersin, görecesinde değişimin.
yorulsan da, yol yorulmaz,
bir koşuya döner, dinlenişin.
düşe-kalka, sapa-savrula,
ağlaya-güle, üşüye-kavrula,
desteksiz, bastonsuz,
araçsız, hem de dostsuz,
kendi zirvene yolcusun.
şüphesiz bir inanç,
ve beklentisizliğin sabrıyla.
denizde gemi isen,
rotan olmalı belki.
beklentiler yüklenmişsin,
geldiğin-gittiğin yer belli.
sapmalar ürkütür seni,
amaca odaklanmışsın çünkü.
evet, ulaşırsın yolun sonuna
ve o noktada tıkanır öykü.
ama bir dalga isen,
ummanın kucağında,
özgürlüğün olur, uyumun,
plan yer tutmaz yolculuğunda.
iniş-çıkışlar ve anlık denge halleri,
tümüyle muhteşem, tümden keyifli.
buzun yolculuğu suya,
suyun ise buharadır,
güneşle yoldaşlığında.
form çözünür değişimde,
ve özdeki yeti sızar,
farklı bir deneyime.
kaskatı dururken inatla,
erir de akmayı öğrenir.
sonra da uçmayı,
ve karışmayı bir diğerine,
bulutumsu titreşimlerde.
saklı güzellik özgürdür artık,
görülmeyen ama farkedilen,
bütünlüğünde.
her öykü kendi sonuna akar.
ya telaşla tükenir sayfalar,
ya da, ve keşke,
zamanı hiçleyen
içkin bir özümsemeyle,
yazılır yeni baştan
yaşanan ve yaşatılan.
son tüm belirsizliğiyle
beklerken bir noktada,
süreç, sürenle yol alır,
aynı denize süzülen
ırmaklar misali,
panoramanın muzip değişkenliğine
kendi güzelliğini çizerek,
öncesiz ve sonrasız
bir akış içinde.
adımını sayarsan çok çabuk yorulursun,
önüne bak, sona değil, yoksa kayıp olursun.
yeter ki akış sürsün, farketmez, az veya çok,
damlaya inanırsan, ummanını bulursun.
gelenek çokca denenmiş bir yoldur,
aşina, ama o denli aşınmış.
yolcusuna tuzak olan yer yer,
ve çelme takan hızına.
ama yoldur, deneyim doludur!
özenle korunursa eğer,
isteyene hedefi buldurur.
yine de yadsımamak gerek,
zaman ile geleni.
hep yeni yollar olacak,
ve ‘önce’ ile ‘sonra’
bir noktada buluşacak.
başlangıç ve bitiş,
ortalarda bir yerde karışır birbirine,
çoğunlukla da deneyimin zirvesinde.
bu yüzden ki ayık olmak gerek,
sürecin sarhoşluğu içinde.
bir tepeden etrafı gözlemlemek misali,
önceyi görüp, sonrayı idrak etmek.
ve döngüyü tamamlayan ‘son’a
‘keşke’siz ve ‘acaba’sız yürümek.
son, başlangıca öylesine benzer ki,
tamamen kapanmışsa bir evre.
yaşam denen süreç de böyle,
sanki hiç yoktan düşer bedene bir can,
ve hep o boşluğu arar bedende.
saf bir bütünlükle başlar yolculuk,
ama ayrışma başlar alelacele.
kişilik yüklenirken dünya evinde,
‘ilk’ kırılır, hem de defalarca
süslü illüzyon perdelerinde.
ve ‘son’, ‘ilk’i arar aslında.
işlevi biten yükü atmak misali,
dünya elbisesinden soyunmak
ve rahimden önceye uzanıp,
bir bomboşluğa dokunmak.
yolculuğun farklı evreleri
farklı araçlar gerektirir.
ve yenisine binerken,
işlevini tamamlayan terkedilir.
her amaç da bir araçtır,
içsel maceramızda.
bizi bize taşır aslında,
yeterince ve gerektiğince,
kullanıldığında,
ve duraklatmak yerine
devinimi sağladığında.
araç aracıdır, araçları terketmeye giden yolda.
saygıyla, sevgiyle sarılsak da ona yolculuk boyunca,
eskise veya yepyeni kalsa da sürecin yorgunluğunda,
gidişe, varışa yöneliktir onun eylemi,
ve kalış noktasında tamamlar işlevini.
vardığımız yer, hedefimize indiğimiz yerdir,
nokta nokta bir hattın sonu,
anlık da olsa, ‘buradayım’ huzuru
ve tek bir noktada duyumsamak tüm yolculuğu.
insana kendini test etmesi için bir araç verilmiş.
amaç, geri-beslemeyle kendini daha da yetkinleştirmesiymiş.
ama her geri dönen, safça girememiş de devreye,
ayrışmış, sınıflanmış yeniden ‘us’ denen filtre ile.
gurur, şeref, onur, kendini yüce görme,
veya suçluluk, pişmanlık, varlığını küçümseme!
duygu duygu bölünmüş ana tema.
ve doğalın güzelliği perdelenmiş,
karanlık, karmaşık alanlarda.
bir yolum ben,
yolun sonunda ise, kendim.
benden olanı, bence olanı paylaşır yolcum,
nice yakın, nice uzak duygularda.
ve kalanla giden buluşur,
kısacık veya uzun bir yolculukta.
bir koşu yürekte, nefes nefese,
bilgisi birikir, bilinmese de.
her adım ayrılışa doğru,
ve bir garip hüzünle yüklü.
her adım, acıyı çakarken yola
sevinci üfler rüzgara, neşeli.
ve an gelir, yeter, biter paylaşım
ne yetmez, ne de bitmezken sevgi.
nedir konuşturan, nedir susturan?
kah yaşamla ara bozan,
ve yine buluşturan?
peşpeşe dağılırken ve toplanırken,
ve sürekli bir şeyler kaybolurken,
şükür ki, yüreğimizdeki ışık,
deniz feneri misali,
bize yolu bulduran!
kendi denizimizde yolcuyuz, bata-çıka,
yanımız, yöremiz öylesine kalabalık,
yanımız, yöremiz özleyesiye bomboş.
önce yarılamak,
sonra kalan yarıyı yarılamak.
sonsuz bir dizin oluşturur adımlar,
sonsuz, ama, ne ilginç ki, toplamı sonlu,
ve eninde sonunda yolcu tamamlar yolu.
sonlunun kavraması sonsuzu,
işte yaşamın en çarpıcı paradoksu!
olası her yol çizilmiş
bu sonsuz evrene.
her şey var, mevcut,
öncesiz ve sonrasız bir an içinde.
yeni bir şey yaratmıyor hiç kimse,
farklı yolları deniyor.
farklı kapıları çalıyor sadece.
tüm güvencesine karşın bildik olanın,
bilinmeyen göz kırpıyor karanlıklar içinde.
ve kaotik şifreler çözümlendikçe,
evren genişliyor insanın bilincinde.
yol hep devirde, ilerlemede,
durağan hiçbir şey yok bu alemde.
durmak mümkün değil ya zaten,
duraksamak diyelim, veya oyalanmak,
geri düşmek gibidir yoldan,
hareketin göreli izdüşümünde.
ama koşmak, çabalamak, çırpınmak değil!
yolun hızını aşmak değil aslolan.
değişimi farketmek ve uyumlanmak,
tekamüle ‘gerek ve yeter’ şart olan.
herhangi bir gün,
herhangi bir yol.
her şey aynı sanki,
dün gibi,
yarın gibi.
zihnin sıkıntıya ibreli!
kendi bulutunu taşıyorsun yanında.
bakışların bulanık,
donup kalmış gülümseyişin.
en ağır, aksak adımlarında bile,
bir yere koşuyorsun,
veya bir zamana.
farkedeceğin denli farklı bir an’a,
seni senden uyandıracak bir olaya.
ümitlisin insana, heyecana.
herhangi bir gün
herhangi bir yol.
hiçbir şey aynı değil, baksana!
an içinde çiziliyor,
yepyeni manzaralar.
ışığın her değişiminde,
değişmede panorama.
rüzgar farklı dokunuyor saçlarına,
ağaç dalları farklı kımıldanıyor.
kuşların seslenişi,
insanın söylenişi hep farklı.
yaprak, çiçek, börtü böcek,
hepsi sanki kendi ibadetinde,
muhteşem bir döngü içinde.
her şey, aldığın nefes gibi yepyeni,
ve o denli canlandırıcı.
farklı olan sadece
yaşadığın anın farkındalığı!
olağan-üstü olan,
olağandaki çarpıcı düzen aslında.
ve sen hissettiğince
anlam kazanır bu bildik dünya.