birlik


tek bir ışık ki,
her perdeye vuran,
iç içe sahneleri canlandıran.
perde çok, perde oyun, perde yalan!
gölgelere vurgunlanmış nice yaşam.
oysa, bölünmeyen tek bir ışık,
bize çarpıp tayflanan.
renk renk, desen desen,
özde bir,
cüzde ayrı
yaşanan…

dalları kurumaya yüz tutan ağaç,
can bulmak için beklerken suyu,
yine de yönelirse, gün ışığına,
sorgusuz sığınıp, doğanın ağuşuna.
eğilmeyi bilirse rüzgara, gurursuzca,

direnmeyi bilirse, baltaya umarsızca,
derinliği bulursa, köklerinin boyunca,
serinliğini sunup, kendi susuzluğunda.
ağaç bulur suyunu, eğer yaşamalıysa,

umut nedir bilmeden, umudu saklıyorsa.
kana kana özümseyip göklerin yağmurunu,
bir dal, bir dal daha, açar tomurcuğunu.
biz de bir ağacın dalları gibi,

koşullardan yorulmuş yalnızlığımızda,
bir çağrı gönderelim evrene,
birleşip düşünsel dergahımızda.
tek tek sarsılıp, düşeyazsak da,

sınırlılık haykırsa da bilinçlerimiz,
sevginin ağacında öyle güçlüyüz ki biz,
salt, özsel birliğimize güvenmeliyiz.

bir örgünün ilmekleri gibi,
halka halka birleşmek.
hem esnek, nefes aldıran,
hem sımsıkı saran, ısıtan,
bir dokuyu işlemek.
bağımsız sesciklerken,

ezgi için kaynaşmak.
yine de yitirmeden,
adları ve tınıları,
kol kola, sessizliğe doluşmak.
kromozomda genler misali,

birbirine tutunmak.
birer birer özgünlüğü korurken,
yaşamın gizemli bilgisini,
bir varlığa aktarmak.
ayrı ayrı gelişirken,

amaçta bütünleşmek.
bir’i yaratmak için,
sevginin ibrişimiyle,
bağlanarak özgürleşmek!

iki ben çatışıyor içimde.
biri sevgi kazasına uğramış,
ameliyat masasında, paramparça,
tedavi adına daha da ayrışmakta.
çılgın bir çırpınış içinde,
parçadan bütüne bir sentez aramakta.
çevresinde kalabalık sıkışırken,
kendine acımakta ve sıkça yakınmakta.
diğer ben, sanki her şeyden bihaber.

sakin bir varoluş halinde,
ve salt sevgi olduğunun bilincinde,
sessiz ve gösterişsizce parlamakta.
biri hala istiyor, diliyor.

“hoşgörü şart” diyor,
“kuralsız da olsa saygı hissedilsin,
yeter artık hatalar farkedilsin.
zaman yok, bir an önce,
sevgide birleşilsin!”
ikinci ben ise, biliyor:

“dilemeye gerek yok,
her şey var zaten, herkeste.
yine de bir şey istemek şartsa,
bari farkındalık içinde istense.
evet zaman yok, andan öte…
an içinde sevgi halindesin,
her şey mükemmel, anlasana,
sen olman gereken kişisin.”
iki ben barışıyor içimde.

bölünmüşlüğün acısını bilen,
diğerine anlatıyor.
olağanlık içinde
yaşamın mucizesini farkedişini,
nefes nefese…
bütünlüğe dirilmiş olan,
“öğrendin mi sonunda?” diyor,
“var oluş sonsuz çeşitlilik demekse,
farklılığı reddediş, bu isyan neden?
ben-sen ayrımında dönüp durdukça,
çok zamanlar tüketirsin, acıya vurgun,
bütünsel sevgideki huzuru hissetmeden.”

millerce yol katedersin,
bir tek adımdır yuvaya ulaştıran.
bir bina inşa edersin,
son tek tuğla duvarları buluşturan.
bir resim yaparsın,

son fırça darbesi, manzarayı tamamlayan.
bir heykel tasarlarsın,
düşen son yontu, formu canlandıran.
ınsana uzanırsın kendince,

bir gülümseyiş buzları kıran.
dostluğu işlersin, ince ince,
eklenen son ilmek, zinciri kuran.
sırtında sorunlar yükü,

son bir gayret, seni ayağa kaldıran.
ararken kaybolduğunda,
tek bir dönüş, yolu tekrar bulduran.
zaman akıp giderken,

son saniye, saatleri çaldıran.
bir tek andır değişimi başlatan,
tek bir parça, bütünü tamamlayan.