dostluk


sevmeyi bilmeyen insan,
bocalamaz mı sevgi denizinde?
ya kulaç atar boşu boşuna,
veya sarılıp boynuna,
çeker seni de derinlere.
izin verme!
ışığın rahatsız eder bazen,

karanlığa uyumlanmış gözleri.
düşün, ışığına muhtaç filizleri.
aende kusur bulan sözleri,
yoluna konan tökezleri,
umursama!
güzellik küstürür çirkin olanı,

farklılığı her an sorgulayanı,
ve herkeste kendini yargılayanı.
olanın doğasını kabullenmek yerine,
sürekli isyanlarda yaşayanı.
üzülme!
çevrendeki şartlanmışlık ortasında,

eleştiriler başkaldırsa da,
eritmek isteseler de seni bile,
toplumsal bilincin potasında,
ve davranışların hiç onay bulmasa da,
vazgeçme!

derinlerde bunalıp, yükselince hüznün,
bulutlarla kaplanınca çok sevdiğim yüzün,
içten bir gülüş vermek istiyorum,
ve aydınlığını, gökyüzünün.
tüm yılgınlığını yansıtırken sesin,

n’olur, gözlerindeki ışık sönmesin.
bırak, huzursuz duyguların,
özündeki sığınakta dinlensin.
yaşamın yüküyle silinmeden coşkun,

yanında olmak istiyorum, dostum.
kederin, benim kederim,
neşelerim senin olsun, diyorum.
güç versem, umut versem, tutup ellerini,

hatırlatsam unuttuğun sevinçlerini.
keşke, gönlündeki sıkıntıyı yıkasam,
gözlerinden içeri salıp, sevgi selini.

her başlangıç bir niyettir,
bir akit, olacak olanla.
hazırsan, geç o eşiği,
bilinmezin oyununda.
başlamak hoş, bitirmek zor, unutma!

bitiş acı demek her bir boyutta.
merhabanın tadı yok, hiçbir veda sözünde
hoşça kal diyemezsen, n’olur merhaba deme.

sık sık hüzne düşüşünü,
birden güze dönüşünü,
rüzgarını, soluyorum.
itmeden uzaklayışını,

deneyip tuzaklayışını,
seziyor, kalıyorum.
sözle dokunulamayışını,

gözle ulaşılamayışını,
sınırları, yaşıyorum.
gönülden gülümsemeyişini,

coşkuma dur deyişini,
canımsın, anlıyorum.
bana beni veriyorsun,

her anınla, her halinle,
dostum, kabul ediyorum.

kayboluşu hissettiğim anda,
bir dost, beni bana yönlendiren.
karamsar koyuluğu yaşarken,
dalga dalga ışığını gönderen.
sessizliği gözyaşımla delerken,

bir dost sesi, kalbimde yankı veren.
sevgiyi dahi sorgulayan zayıflığımda,
sevginin gücü, gücümü hissettiren.
maddeye açılan avuçlardan çok,

birleşen eller birliği pekiştiren.
yalnız zor bu yolculuk,
şükür ki sevgi, yolları birleştiren!

her kabulden önce reddediş,
her anlayıştan önce serzeniş.
dostun gözlerine hüzün gönderip,
çare arayışında, özür dileyiş.
aynı olguyla sarsılıp,

farklı yaklaşımları seçiş,
ve “iki”den “bir”e varıp,
ben demekten vazgeçiş.
sözlerin sonuçsuzluğunda,

yumuşak bakışlarda dinleniş.
dostluğun hazzı uyandığında,
canlanan duygularda diriliş.
paylaşılan anda iç içe olup,

tenden öte bir noktaya yöneliş.
sevgide tüm “niçin”leri boğup,
özden öze sessiz sesleniş…

seninle kucaklamak istiyorum her şeyi,
sen mi itiyorsun, evren mi, belli değil!
kollarım boşluğu dolanıyor,
boşluksa, tüm benliğimi.
gözlerine dalıyorum sıkca,

selamlamak için yaşamı, derinliğinde.
hiçbir ışık sızmıyor bazen,
görünmez perdeler örtercesine.
sana uzanıyorum tüm heyecanımla,

Tanrı’ya duyduğum tinsel özlemle.
sesin, sözün yankı buluyor bende,
benden öte, tenden öte bir yerde.
yaşamak, duyuların çerçevesinde,

varlıkta aramak, varoluş gizemini.
yolculuk, benden bütüne doğru,
yolculuk, severek seni, seni ve seni…

Gülsüm dosta…

bir rüya sona erdi,
yeni bir gerçekliğe uyandın.
biz senin rüyandaki dostların,

göz açıp kapayıncaya kadar,
tanıdık, sevdik seni.
farklı roller aldık senaryonda,

güldük sevinince,
göz yaşlarımız ıslattı acılarını…
senin uyanma anın gelince,

sesler, görüntüler silikleşti,
farklı girdaplar içine çekildik.
artık senin rüyanda değiliz,

ama yine de beraberiz,
çünkü sevgi var,
sevgiyle bağlanan düşler,
ve tüm düşleri kucaklayan tek bir gerçek!
severek uyanacağız dostum,

tıpkı senin yaptığın gibi.

Hasan ağabey…

bir mahcup gülümseyiş silindi gözlerden,
‘merhaba’sı ise sımsıcak gönüllerde,
köprü kuran sevgiye, sevince.
bir insan yaşadı, anlayarak insanı,

bilginin odağında sarmalayıp inancı,
sahtenin bilincinde ve gösterişsizce.
bir dost geçişini yaptı ‘elveda’sız,

öncesiz ve sonrasız bir seçim anında,
dostluğu kaldı, tüm bağlardan özgürce.
bir beden düştü toprak anaya,

ışığı yayıldı dört yana, ömürlerden süzülmüş,
karanlıklara inat, gölgesizce.
güneş altında çözülen kar misali,

her ölümde yaşamı anlar misali,
değişiyoruz, dönüşüyoruz ağam, beraberce.
sözlerin sustuğu yerde bir sonsuz dönence.

ölümler ölümsüzlüğe yönelince,
soruların sorusu nedir sence?

Hüseyin’e…

“son defa sözle…”

bir yıldız düştü derler göçenler için.
sense kaydın bu dört-duvar mekandan,
ve bir yıldız eklendi gökyüzüme,
günüme ise bir güneş daha…
gülümsemen ışıkla çizili artık,

bir bilişi resmediyor, sana özel.
mahcup yüzün gönüllerimizde huzurlu,
gözlerin süzgecinden ve sorgusundan uzak.
sonluluğa sığamadı ince bedenin,

sonsuzluğa açılırken son hızla.
zamanı yenmek varken yirmidört yaşında,
ve ‘ben varım’ demek, ilk ve son defa…
lafları sevmezdin, hele soruları hiç,

sessiz isyanınla sessizliği ararken, daima.
yine de son bir sorum var dostum,
gerçeğin ortasında, rüyaların var mı hala?