“ilk, tek kalmaz, çoğalır…“
ilk, savunmasız.
ilk, yeni ve masum.
ama ilk, yalnızlığı sevmez!
ilk adımdır, alışkanlığa.
ilk’lere dikkat etmek gerek,
çünkü ‘ilk’, tek kalmaz,
telaşlıdır çoğalmaya!
‘ilk-öncesi’dir masumiyet…
ilk ve tek bir lekeyi kabul etmez masumiyet.
çabucak renklenir beyaz, ilk ışığın kırılışı misali,
tıpkı, ‘tek’den çeşit çeşit var oluşumuz gibi.
nasıl ki ‘ilk-önce’si yoktur varlık için,
yoktur pür-i pak masumiyet,
yoktur, düşsel öykünmelerden gayrı.
ama özlemi bile bir güçtür özleyene,
bir pusula, arınmaya ayarlı,
dayanır, nice ‘akıl-çelen’in çekimine.
ve güzellik, saflık denli boz-bulanık,
yine de bilinç aynasında parıldamakta hala.
çirkinle uğraşarak dağılmak yerine,
güzele odaklanmalı, inadına!
ola ki kanatları kurtulur da çamurdan,
yeniden yükselir kelebek, o eşsiz dansına.
tüm renkler birleşir,
ve beyaz doğar tüm saflığında.
beyaz uyumdur,
hepsidir, her şeydir, bütündür,
ama bir renktir yine de.
tüm yücelik savıyla,
ayrımlar alemine aittir hala.
şunu farketmek önemli olmalı,
‘iki’leri toplayarak değil
ikiliği aşarak varılır ‘bir’e.
renklere kör olduğumuzda ancak,
gözlerimiz açılacaktır renksize.
her birim karşıtıyla mevcut,
alemdeki eşsiz denge adına.
ve bizim çelişki bildiğimiz,
evrenin içrek düzeni aslında.
bu yüzden ki netlik yok,
ne iklimde, ne mevsimde,
günün ve gecenin getirdiğinde.
tüm tutarlılık sanrılarına karşın,
netlik yok, insanın tavrında.
savunduğu doğrularda,
yeminli kurgularında,
hele de ‘daima’ vurgulu duygularında.
ne denli inatlaşsak da yaşamla,
olguların sınırlarını çizmek savında,
her şey buhar misali uçucu,
zıtlıklar ayrışmada ve karışmada.
ama güzellik de bu olsa gerek,
yaşamlar ortak bir şablonda,
ve çelişenlerin dengesinde oluşmada.
sadece ‘iyi’ kalsaydı dünyada,
hemen sıralanırdı onlar da,
az, daha az, en az,
çok, daha çok, en çok…
ve yeni terimlerle de olsa
‘kötü’ nitelemesi oluşurdu yeniden.
kaçınılmaz realitemiz ki,
farklılık olduğu sürece
‘iyi’ ve ‘kötü’ hep olacak.
ve bir kurgu olarak ütopya,
salt hayallerde kalacak!
sadece sevgi farkı benimser,
ve cennet yüreklerde kurulur ancak.
keyfimizce koşullarda iyi olmak kolaydır da
biraz zorlandığımızda, basarız yaygarayı.
oysa ne bir garezi vardır dünyanın,
ne de iltimas geçme çabası bize.
kendince oluşur haller,
iç içe beslenir ve dönüşür
yaşamsal dengeler.
‘iyi’, ‘kötü’ye hazırlık içindir
‘kötü’ ise ‘iyi’nin müjdecisi.
aslolansa hem kolayda, hem zorda,
biriktirebilmek içsel gücü.
evrene inancın secdesinde,
karşılamak için kayıtlı olanı,
sonraki günün güncesinde.
tohum ağaca gebe,
doğum ise yaşama.
başlangıçlar bitişi,
ilk, sonu taşır da yanında,
bilgi saklı, bilgi yasaklı
bu çizgisel anlayışta.
ama sonlar baş olacak
çember tamamlandığında.
niyettir dağı deviren,
niyettir yaşamı devindiren.
anda değilse bile,
günde niyet tazele.
seni yenileyen güç
hazır seni büyütmeye.
ikiliği aşana dek,
burada ve bu alemde,
taraf olmak kaçınılmaz.
ama seçimin çok net olmalı.
‘iyi’yi seçmissen eğer yolunda,
zihnine, yüreğine, gününe,
bir zerre bile ‘kötü’ sızamamalı.
düzen, değişmezlik değildir,
ama ‘sen’ce bir değişmezi olmalı.
seçtiğin, asal bir birim misali,
her çizgide, her alanda ve boyutta
kendini taşımalı ve daha da çoğaltmalı.
ve özenin, detayda ve bütünde
daima güzelliği korumak olmalı.
tek ve gerçek eserin kendinsin,
kendi bilincinde büyüt ‘sen‘ olanı.
gözlemcisiz hisset varlığını.
seçici olma sunduğunda.
sesin her yöne dağılsın.
bakışların odaksız,
duyuların yargısız,
sevgin nesnesiz olsun,
sevgin ayrımsız.
sal evrene kendini.
sen evrene layıksın,
evren de sana.
kendini bul ve sun.
değer,
inan ki değer!
“tıpkı mıknatıs misali, gücün arttıkça,
sadece demir tozu değil, çiviler de yapışır sana.”
oyalanmalara dağılmayıp da,
özde biriktikçe yaşam enerjisi,
sen bir çaba göstermeden,
çekilir sana olayın, insanın nicesi.
ama ki kabayı, karmaşayı değil de,
cezbetmek istiyorsan salt iyiyi, doğruyu
arındırman gerek odağını düşük titreşimlerden.
çünkü benzer benzeri çeker soyutta,
parçalanmak da var, bütünleşmek isterken.
çocuk anda yaşamayı bilir.
plansızdır coşkusu, acısı.
yaz yağmuru misali gözyaşları,
hele de kışları ısıtan kahkahaları.
yapmacıksızdır, doğaldır, oyunu bile.
küser, barışır, kavga eder,
biriktirmeden ne öfkesini, ne de kini.
öyle cesurdur ki, bizleri yıkan duygularda.
korkusuzdur, karanlık korkusuyla hem de.
ama hepsinden öte, hepsinden özge,
hesapsızdır sevgisi,
doladı mı kollarını boynuna,
kıvrıldı mı kucağına sımsıcak,
evren misali seninledir,
her şeyi kapsayan saflığında.
ve öyle sever ki saklambaç oynamayı!
içimizin kuytusunda saklanır da,
kurulu yay misali kıpraşır durur orada.
hele ki fırsat verelim ona,
nasıl da canlanır oyun bahçemiz,
yaşamı sobelemek için ortaya çıktığında.
geceyi bekleyen bilir sabahı.
ilk ışık ilk kelam gibidir ona,
aydınlığın mesajını fısıldar kulağına,
doğumu muştular, yeniden başlayışı,
bakir bir gün vardır, saflığıyla yaşanası.