17


karanlık en iyi ışıkta gizlenir.

karanlık yaklaşır da yanına,
ışığında görünmez olur,
farkedemezsin.
ışık acıdır karanlığa,
bir saklı güç oyununda.
eğleşse de duvar diplerinde,
gölgelerde,
bilir ki, ışık olduğu sürece,
varlığı tehlikede.
hep bir zaaf anını kollar,
hep tetikte.
seninle örtse de kendini kat kat,
aman, ışığı söndürene dikkat!

karanlık, ışığın yokluğu değil,
engellenmesidir bilinç duvarlarıyla.
ışık var olandır çünkü
gerçeği olmayan ise
karanlık!
ve gölgen kadar izin verirsin
karanlığın alanına.

karanlık gölgedir,
işıksa kaynak.
gölgenin nedeni ise,
ışığın dokunduğu varlık!
form ne denli yoğunsa,
gölgesi o denli güçlü!
öyleyse karanlık bize bağlı,
ve biz denli suçlu.
oysa incelmek var,
seyrelmek, şeffaflaşmak.
işığı kesmek yerine,
geçirgen, iletken olmak.

nice yakın olsan da kaynağa,
katıysan, kaskatıysan,
ve kapalıysa algı kapıların
gelenin hikmetine,
ışıkla yıkansan ne fayda!
sen geçirgen olmadıkça,
sadece gölgen düşer,
hem çevrene,
hem de iç alemine.

dirençsizliğin denli izin verirsin yaşama,
girdilerin çeşitliliğinde zenginleşir bu deneyim,
ve duyarlılık ile geçilir frekans eşikleri.
beş duyu sentezlenir de tek bir duyumda,
ne kokuyu ayırdedersin, ne dokunuşu, ne sesi,
sadece, “hissediyorum” dersin,
hissediyorum, tüm tanımlar ötesi!

bir noktadan ayrışan ışınlar misali,
düşünce yol alır ıraksak alanlarda.
oysa güç, sentezdedir,
odak, tezahürün merkezidir.

birer prizmayız hepimiz,
gün ışığında nice rengi gösteren.
sonsuz frekans kırılıyor,
kat kat bedenlerimizde,
ve nice yansımalarla,
bir hologram oluşuyor.
yankıyı benimsiyoruz,
aslı unuttuğumuzda.
ama kimlik perdeleri,
kalktıkça bir bir,
gölge oyunu sona eriyor.
ve ışık kendiyle buluşuyor,
tek bir odak noktasında.

korku pusuda hep
sarsılmaya göresin,
süzülür iç alemine.
dev gölgeleri oynaşır,
görünmeyen duvarlarda.
aslı olmayan bir yansıma,
varlık bulamayan bir yankı,
sana tutunur, büyümek için.
sendeki karanlıkla beslenir.
seni tüketirken,
güçlenir!
oysa korku, ki en korkak!
aydınlıktan sakınır,
saklanır kuytusuna.
sevginin yıkadığı dehlizlerde,
korku, ölüm uykusunda.

ne ürkütücü bir vizyon!
bir son betimleniyor,
ama olmaması gerektiğince.
hayır, süreç teslim olmadı daha,
son her an değişmede!
ışık ve gölge oyununda,
roller evrimleşmede.
nice mezarlar kazıyor zaman,
aydınlığın ortasında.
ve nice yaşam can buluyor,
kapkaranlık rahimlerde.
özgürlüğe açılsın kanatlar,
korku korksun, korkmayandan.
çünkü, zamanın durduğu o an,
akbabalar kendilerini gömecek,
ve son martıların olacak…

savaşcı isen savaş eksik olmaz gününden.
dengen denenir, yenginin sarhoşluğunda.
ve asla ‘en’ olmadığını öğretir yaşam,
hem de kendi silahının keskin namlusunda.
oysa ne büyüktür huzurun gücü,

karşıt aramaz çünkü yalnızlığında.
ne savunma güdüsü, ne saldırı çabası,
birlik bilinci ile korkular kaybolduğunda.

ay hep oradadır da,
kabımız kadar taşırız yansımasını,
ve kabımıza düşeni ay sanırız!
sallana çalkalana bulanır görüntü,
oraya buraya dökülür de suyumuz,
gözümüz salt kabımıza çevrili,
ışık nerede?” diye aranırız dururuz.

öyle çok inciniriz ki, sevgi yanılgısında,
ürker oluruz dostça bir dokunuştan.
tekrarlayan haller vardır çünkü,
insan ve bildik egosuyla ilgili.
her yakınlaşma savurur bizi,
ve savunma alanımıza sığınırız defalarca.
özenle koruduğumuz, korkularımızdır aslında.
delice özlerken bütünleyen sevgiyi,
biz bildiğimiz parçaları kaybederiz sanrısında.

nasıl ki bir sigara ateşi,
deler geçer kat kat kumaşı,
tesiri vasatın doğasına göreli.
ama her durumda yakıcı,
ve her durumda etkili,
bilinçte bir acı odağı da,
yankı bulur her boyutta.
ki, korkudur daima yarayı açan.
ve sadece ama sadece sevgi,
korkuyu kovup, şifayı sunan.

soru ki, soranı sorguluyor,
her yanıt, yenisini kurguluyor.
varoluş bilmecesi çözümsüz,
karanlık ışığını, gölge aslını arıyor.
ben var isem, bu yokluk ne?

sen yar isen, bu boşluk ne?
O dedik, bizden öte,
biz ‘bir’ isek, bu çokluk ne?

parlak ışıkta apaçıktır ya her şey,
gözler önüne serilir her detay birden,
daha da çirkin görünür ya makyajlı yüzler,
gölgelere sığınırız bu yüzden.
saklanırken kendimizden.
en başta düşüncelerimiz,
sonra edimlerimiz,
hatta düşlerimiz ve hayallerimiz,
karmaşayı seçer, en kısa yol dururken.
güvensizlik yaratır karanlık yuvası labirentleri,
ve saflık yiter, dolambaçlı alanlarda sürüklenirken.

zihin bir aynadır düşünceye.
en hası bile kullanana bağımlı,
konuma, duruma, koşullara ayarlı.
ancak aynanın sırrı kazındığında,
sır çözülür, sırra yüklenen anlam da,
ve ışık sızar içeri, tüm parlaklığında.

gün biter,
her yere kokusu, kiri sinmiştir telaşın.
birileri sokakları süpürür.
ince bir yağmur sürükler,
duvar diplerinde saklanmış pisliği.
ve sen, bir köşede,
duygu ve düşünce yolların
insanla dopdolu,
günü yıkarsın içinden.
geceye katarsın birikmiş hüznünü,
bitenle başlayan arası.

sonra…
sonra, çocuk saflığında bir uyku.
hayaller dolusu düşler…
karanlık koşar ışığa,
ve sabah vurur yüzüne yeniden.
günaydın’ der güneş,
tüm bulutlara inat,
yepyeni bir umuda.


sonraki sayfa