Ders 3: Akışla Birlikte Gitmek

Ortak Yaratıcılık ve Yenilenme Hakkında Bir Ders

Huron Gölü’nün kuzeyindeki Ojibway topluluğundan yerli Amerikalı Wilfred Pelletier, halkının organizasyona girmediğini söyler; buna gerek yoktur, “çünkü topluluk organiktir”. Pelletier, organize olmayan halkının yine de işleri nasıl hallettiğinin bir örneğini verir:

Diyelim ki bir Kızılderili topluluğunda meclis salonunun yeni bir çatıya gereksinimi var. Uzun bir süredir oradan buradan su sızdırıyor ve gittikçe daha kötü oluyor. İnsanlar da bunun hakkında konuşuyor. Hiç kimse bir heyet örgütlemez, ya da bir proje lideri tayin etmez. Aslında hiç bir şey olmaz, ta ki bir sabah adamın biri çatıya çıkar, eski padavraları (tahta kiremitleri) çıkarır ve elle yapılmış yeni kiremitlerin olduğu yere indirir. Bunlar büyük olasılıkla bütün işi yapmaya yetmese de, iyi bir başlangıç oluşturur. Bir süre sonra başka bir adam gelir ve çatıda ilk adamı görür. ‘Orada ne yapıyorsun?’ demez, çünkü durum açıktır; ama ‘Nasıl görünüyor? Sanırım oldukça çürümüş’ gibi bir şeyler söyleyebilir. Sonra çıkıp gider ve çok geçmeden bir çekiç veya iki küçük rulo katranlı kağıtla geri gelir. Öğleden sonra, çatıda çalışan tam bir takım vardır –yerde yükselen bir malzeme yığını, eski padavraları çıra olarak kullanmak için başka bir yere taşıyan çocuklar, havlayan köpekler, soğuk limonata ve sandviç getiren kadınlar… Bütün topluluk işe katılır, büyük bir eğlence ve gülüşme vardır. Belki bir sonraki gün, başka bir adam daha çok kiremitle gelir. İki üç gün içinde bütün iş tamamlanır ve herkes ‘yeni’ meclis salonunda sonucu kutlar.

Salona yeni bir çatı yapılmasına karar vermekten sorumlu olan kim? Çatıdaki ilk adam, yani tek başına bir kişi mi, yoksa bütün topluluk mu? “Kim bilebilir ki? Hiç bir toplantı yapılmadı, hiç bir kurul oluşturulmadı, hiç bir para toplanmadı. Ustabaşı yoktu, hiç kimse bir ücret karşılığı çalışmadı ve hiç kimse o adamın eski çatıyı sökme hakkı olup olmadığını sorgulamadı. Yine de bütün bu işlerin hepsinde süre giden bir çeşit ‘organizasyon’ olması gerekiyordu, çünkü iş yapılmıştı. Hem de uzmanları çalıştırmış olsanız yapılacak olandan daha hızlı sonuçlanmıştı. Üstelik yapılan bir iş değil, bir eğlenceydi.

Kaos teorisi Pelletier’in çatı projesindeki ‘organizasyon’un !kendiliğinden organizasyon’ olduğu yanıtını verecektir. İş kaosla başlar, başlangıçta sadece çatı hakkında karmakarışık konuşmalar vardır. Çatıdaki ilk adam ‘amplifiye’ hale gelmiş ‘çatallanma noktası’dır. Katılan ilk kişiyle bir sonraki arasındaki geribildirim, bütün topluluğu proje çevresinde toplayan bir çağlayan başlatmış ve sonrasında sistem işi yapmıştır.

Besbelli ki Pelletier’in Ojibway topluluğu açık, yaratıcı, kaotik, lineer olmayan bir sistemdir. Onun da gösterdiği gibi, bu gruptaki kişiler “rekabete girmezler, ama bir işbirliğine de gitmezler. Bu sözcüklerin herhangi biri ne sarf edilmiş, ne de duyulmuştur. Gerçekten yalnızca ne yaparlarsa o olur, o akıp gider yalnızca.

Topluluğun yaratıcı, açık sistemi içinde mikro düzeyde kendi kendini organize eden sistemler (topluluğun çatıyı onarma eylemi gibi) zaman zaman aniden ortaya çıkarlar. Bu tip kısa dönemli organizasyonlar topluluğu yeniler ve onu canlı tutar.

Sosyal kendiliğinden organizayonun yüksek teknoloji alanındaki bir örneği internettir. Bu ağ, A.B.D. silahlı kuvvetlerinin, bir nükleer savaş olayında hiç bir merkezin saf dışı kalmamamı amacıyla yaygın bir kumanda sistemi arayışıyla 1960’larda başlamıştır. Plancıların aklına, ülkenin her yanındaki bilgisayarların, bilgilerini paylaştıkları dev bir sistem oluşturacak biçimde birbirine bağlanabileceği gelmişti. Ağ kurulduğunda, akademik bilim adamları hemen bunu kullanmaya başladılar. Nispeten hızlı bir şekilde, gittikçe daha fazla insan ve grup birleşti. 1990’ların ortalarına kadar tahminen 25 milyon kişi çevrim içiydi ve bu sayı her 18 ayda ikiye katlanıyordu.

Net‘i hiç kimse kontrol etmiyor (en azından şimdilik). Bilgileri aktaran kullanıcıların açık bir akışıyla sürdürülüyor. Net ve alt seti World Wide Web’in global kendiliğinden organizasyonu içinde, her zaman aniden ortaya çıkan sayısız küçük kendiliğinden organizasyon bulunuyor. Erişimi olanlar için internet, ortak ve yaratıcı bir canlılık ve neşeliliğin günlük bir örneğidir. Etkinliklerin pek çoğu, bir şeyler yapan, bilgi arayan veya basitça kendilerini ilgilendiren fikirleri değiş tokuş eden kişiler tarafından gerçekleştirilmektedir.

Dev, hiyerarşik olarak yapılanmış, güç dürtülü ticari organizasyonlar kendi mekanik çıkar motorları için internetten yararlanmak amacındaki çabaları içinde, şimdiye kadar büyük ölçüde hayal kırıklığına uğramışlardır. İnternette gezinen herhangi bir kişi, kaotik ve dinamik bir açık sisteme girmiş olduğunu ve burada “yalnızca ne yaparlarsa o olur, o akar yalnızca” sözünün geçerli olduğunu bilir. Besbelli burada da bir düzen vardır, ama bu kaotik bir düzendir.

Beraber ele alındığında, Ojibway topluluğu ve bu yeni siber topluluk, sosyal organizasyon konusuna endüstri-sonrası toplumun halen takınmış olduğundan radikal olarak daha farklı bir yaklaşım ortaya koymaktadır.

Kaotik Ortaklığın ‘Garip’liği

Bölüm’lerinin bir çok farklı düzeyi arasında birbiriyle etkileşen geribildirimlerden oluşan ortak bir kaotik sistemin etkinliği, kimi zaman şiirsel bir ad olan ‘garip çekici’ ile anılır. Bilim adamları bir sistemin bir ‘çekici’ye sahip olduğunu söylediklerinde, sistemin değişimleri ya da davranışının matematiksel bir alanda haritası çıkarılırsa, bu haritanın sistemin bir örüntüyü tekrar ettiğini göstereceğini kastetmektedirler. Bilim adamlarının ifadesiyle, sistem bu davranış örüntüsüne ‘çekilmiştir’. Başka bir deyişle, eğer sistem davranıştan uzaklaştırılarak karıştırılırsa hızlı bir şekilde ona dönme eğilimi gösterir.

‘Kısıtlayıcı sınır döngülü sistemler’de, davranış çok az bir serbestlik derecesiyle mekanik bir şekilde tekrarlamalı bir davranıştır. Sistem kendi kısıtlayıcı davranışıyla dışarıda olup bitenden bağımsız hareket eder. Bununla birlikte, ‘garip çekici’ bir sistemin örüntüsü farklıdır. ‘Garip çekici’nin haritası sistemin davranışının tahmin edilemez olduğunu ve mekanik olmadığını gösterir. Sistem kendi dış çevresine açık olduğu için, bir çok hareket nüansına da yatkındır.

Kalp kasları için ‘çekici’ davranış, sinir hücrelerinin uyarılma dizisidir. Hepimizin bildiği kalp atışı ritmi bu diziyle üretilir. Diziyi inceleyen bilim adamları, onun bazı ‘garip’ şeyler içerdiğini bulmuşlardır. Pistonlar ve saat sarkaçları gibi mekanik sistemlerin davranışları tutarlı ve düzenlidir. Oysa kalp söz konusu olduğunda durum böyle değildir. Kalbin de, atışları açısından nispeten mekanik olduğunu düşünsek de, gerçek durum sağlıklı bir kalbin çok düzenli olmadığıdır. Her kalp atışında sonsuz kaotik varyasyonlar, mikro sarsıntılar ve küçük dalgalanmalar içeren bir gariplik sergiler.

Kardiyak ritmindeki küçücük dalgalanmalar, aslında kalbin sağlıklı olduğunun bir işareti, güçlülüğünün bir göstergesidir. Kardiyak kasların kasılması sırasında uyarılan nöronlar, bir motor devri içinde mekanik olarak ateşlenen bir buji dizisi gibi davranmaz. Bunun yerine kendi kendini organize eden bir kaostur

Beyne yönelik ‘çekici’ de gariptir; düşüncelerin ve algıların ani kendiliğinden organizasyonlarının ortaya çıkabileceği bir zemin sağlamak, yüksek düzeyde bir nöronal kaos gerektirir. Sonuç olarak, kaos günlük gerçeklik deneyimlerimizin oluşturduğu sahnenin bile arkasındadır.

Farklılık ve Açıklık

Garip çekicilerin ve ortak kaosun can alıcı ilkelerinden biri, bütün bu sistemlerin saf bir farkındalığı içermesidir. Sağlıklı bir ekoloji birbiriyle etkileşen çok geniş ve çeşitli türleri içerir. Çeşitliliği indirger ve sistemi daha homojen bir hale getirirsek, kırılgan bir durum alır ve doğrusal olmayan bir şekilde çökme eğilimine girer.

Kaotik yaratıcılık, farklılığın neden bu kadar önemli olduğunu göstermektedir. Farklı bireyler bir araya geldiğinde olağanüstü bir yaratıcı potansiyele sahip olurlar.

Bireyler –her biri kendine ait, kendi kendini organize eden yaratıcılığa sahiptir—bir araya geldiğinde, bazı serbestlik dereceleri terk edilir, ama diğerleri keşfedilir. Yeni bir ortak zeka beklenmedik bir şekilde ortaya çıkar.