rüzgar nereden eserse essin,
dünyanın gidişatı ne olursa olsun,
benim için tümüyle mükemmeldir!
(bir Taocu)
NE OLURSA OLSUN
AHLAKÇI: Ben de şiirini okuyordum:
Rüzgar nereden eserse essin,
Dünyanın gidişatı ne olursa olsun,
Benim için yeterince iyidir!
TAOCU: Şiiri yanlış aktardın, son satır, “benim için tümüyle mükemmeldir” olmalıydı. Ama senin yorumunu da kendiminki kadar beğendim.
AHLAKÇI: Fakat ne olursa olsun, ben bu şiiri çocukca, sorumsuzca, mantıksız buluyor ve ahlaki açıdan da eleştiriyorum.
TAOCU: Bu düşüncen benim için tümüyle mükemmel!
AHLAKÇI: Ben ciddiyim, şiirindeki bu dünyadan uzaklaşma felsefene katılmıyorum.
TAOCU: Ben, bu şiirde dünyadan uzaklaşma felsefesi olduğunu düşünmüyorum.
AHLAKÇI: Tabii ki var! Senin şiirin, şu Zen şiiriyle yüzeysel bir benzerlik taşıyor:
Hiçbir şey yapmadan sessizce otur.
Bahar gelir
Ve otlar kendiliğinden
Büyürler nasılsa…
TAOCU: Bu şiiri severim; sanırım en çok sevdiğim şiir.
AHLAKÇI: Tabii ki seversin! Benim de bu şiire karşı çıktığım yok zaten. Otlar büyürken sessizce oturmakta yanlış olan birşey yok, çünkü otların büyümesinde de değerli birşeyler var. Fakat dünya kötüye giderken sessizce oturmak farklı birşey.
TAOCU: Ben hiçbir zaman dünya kötüye giderken sessizce oturmayı savunmadım. Aslında benim şiirim hiçbir şeyi savunmuyor.
AHLAKÇI: Ama olayların gidişatı ne olursa olsun senin için bu durumun iyi olduğunu söylüyorsun. Bu durum senin için yeterince iyi olabilir, ama benim için değil! Sen dünyadaki tüm bu acılar ve adaletsizliklere karşı birşey yapmadan oturmaktan memnun olabilirsin, ama ben dünyaya dönüp sen hoşlansan da hoşlanmasan da dünya için birşeyler yapmak niyetindeyim.
TAOCU: Hoşlansam da, hoşlanmasam da! Ben daha biraz önce şöyle söyledim:
Rüzgar nereden eserse essin,
Dünyanın gidişatı ne olursa olsun,
Benim için yeterince iyidir!
Yani eğer gidip dünyada bazı değişiklikler yapmak istiyorsan, böyle yapman benim için yeterince iyi.
AHLAKÇI: Anlaşılan dünyayı değiştirmek için kendimi sorunların içine atmam senin için yeterince iyi, ama eğer değişiklikler yapmak için kendini sorunların içine atman gerekse, bu senin için yeterince iyi olmaz.
TAOCU: Neden iyi olmasın? Eğer dünyada değişiklikler yaparsam, benim için bu da yeterince iyi olur.
AHLAKÇI: Fakat herşey senin için yeterince iyiyse neden değişiklik yapmak isteyesin ki?
TAOCU: Neden olmasın?
AHLAKÇI: Amaan, hadi oradan be, salaklaşma! Birşey senin için ya yeterince iyidir, ya da değildir! Her iki şekilde de davranamazsın. Eğer senin için herşey yeterince iyiyse, o zaman değişiklikler yapmana gerek yoktur; eğer değilse o zaman değişiklik yapman gerekir. Olayların senin için gerçekten iyi olup olmadığını davranışlarına bakarak anlayabilirim.
TAOCU: Ben durumu böyle görmüyorum. Aslına bakarsan oldukça etken bir yaşam sürüyorum; durmadan bir tasarıyla veya diğeriyle meşgulüm. Ama yine de, ne olursa olsun, bunun benim için iyi olduğunu söylerim. Tasarılarımdan birinin başarısız olduğunu düşünelim. O zaman başarılı oluncaya dek denemeye devam ederim. Tasarılarımdan bazılarını yaşamım boyunca gerçekleştiremiyebilirim… Ve bu da benim için yeterince iyi…
AHLAKÇI: Bir doktor olduğunu ve bir hastanın yaşamını kurtarmak için çabaladığını düşün. Dürüstçe kendine şöyle söyleyebilir misin? “Hastanın yaşamını kurtarmak için elimden geleni yapıyorum, ama ölürse bu benim için tümüyle iyi.”
TAOCU: Tabii ki hayır! Bu duygunun öyle bir anda ifade edilmesini kesinlikle uygun bulmam.
AHLAKÇI: Hah, işte seni yakaladım! Tutarsız konuştun! Bir yandan senin için herşeyin mükemmel olduğunu söylüyorsun, diğer yandan da meydana gelen bazı şeylerin senin için yeterince iyi olmadığını kabul ediyorsun. Demek ki kesinlikle tutarsız davranıyorsun.
TAOCU: Tanrı aşkına saçmalama! Sen, yüce mantıkçı benim tutarsızlığımı yakaladın, öyle mi? Evrensel bir ifadeyi onaylıyorum ve aynı anda da bir örneği reddediyorum! Vah, vah! Bu korkunç birşey, değil mi?
AHLAKÇI: Peki sana ne demeli?
TAOCU: Bana mı ne demeli? Söylemem gereken en önemli şey, senin birinci sınıf bir uyarıcı olduğun. Şimdi dinle, eğer şiiri şu şekilde değiştirsem, bu seni mutlu eder mi? “E” olayı olarak adlandırdığımız hoşa gitmeyen bir olay olduğunu düşün:
Rüzgar nereden eserse essin,
Dünyanın gidişatı ne olursa olsun,
E olayı haricinde
Herşey benim için yeterince iyidir.
AHLAKÇI: Hayır, bence halen yanlış. O zaman hoşa gitmeyen bir olayla karşılaştıkça şiiri değiştirmen gerekir.
TAOCU: Gerekmez! “E” sembolünü hoşa gitmeyen tüm olaylar için kullanabilirim.
AHLAKÇI: Sanırım şaka yapıyorsun?!
TAOCU: Tabii ki şaka yapıyorum! Bu şakacılığım, açıkcası, senin bilgiçlik taslamana karşı duyduğum sıkıntılı tepkiden başka bir şey değil.
AHLAKÇI: Basit bir tutarsızlığı işaret etmemi neden bilgiçlik olarak kabul ediyorsun? Ne olursa olsun, herşeyin kendin için iyi olduğunu iddia edip de, bunlardan bazılarının senin için iyi olmadığını söyleyebildiğini gösterdim.
TAOCU: Ben asla olan herşeyin benim için iyi olduğunu iddia etmedim. Ben asla, olan herşeyi tek tek ele alarak, olan bu şeylerin benim için iyi olduğunu söylemedim. Ben “dünyanın gidişatı ne olursa olsun” bunun benim için iyi olduğunu söyledim. Bunu söylerken dünyanın gidişatını bir bütün olarak düşünüyordum. Dünyadan bir bütün olarak hoşlandığım gerçeği, diğerlerinden yalıtılmış her bir parçadan hoşlanacağım anlamına gelmez.
AHLAKÇI: Hay Allah, belki de seni yanlış değerlendirdim. Belki de Tanrı’nın iradesini kabul ettiğini söylemek istiyorsun. Belki de “Benim değil, senin istediğin olsun” demeye çalışıyorsun.
TAOCU: Eğer bu dini terimlerle düşünmek seni mutlu edecekse, belki de söylemek istediğim şey budur. Ben ise durumu bu sözlerle ifade etmezdim; ama belki de söylediğin şeyler düşündüklerimden pek farklı değildir. İlk önerin, yani Tanrı’nın iradesini kabul edişim, zihnimdekilere “Benim değil senin istediğin olsun” önermesinden daha yakın.
AHLAKÇI: İkisi arasında ne fark var?
TAOCU: Benim için bu ikisi, en azından psikolojik olarak oldukça farklı. Üniversite günlerimde, Chicago’da yaz tatilimde bir din seminerine katılışımı anımsadım. Oturum başkanıyla bir çok sohbetimiz olmuştu. Bir gün bana akşamki duaya katılıp katılamıyacağımı sordu. İçimden pek gelmemesine karşın nezaket olarak kabul ettim. Duanın bir bölümünde ellerimizi birleştirdik ve Tanrı’ya şöyle dua ettik: “Benim değil, senin istediğin olsun.” Bu gün bile, kendimi son derece ikiyüzlü hissettiğim o anı hatırlıyorum; gerçekten de o an yalan söylüyordum. Tüm içtenliğimle benim değil Tanrı’nın istediğinin olmasını isteyebilir miydim?
Örneğin, Tanrı’nın beni lanetlediğini ve sonsuza dek cezalandıracağını farzet, Tanrı’nın bana bunu yapmasını gerçekten onaylayabilir miydim? Ya da bu anlamda bir başka insana yapacağı şeyi? Hatta şeytana bile? Bununla birlikte mevcut anlayışa göre, benim gibi zayıf, savunmasız bir yaratığın kendi iradesiyle Tanrı’yı onaylamak durumunda olması oldukça komik görünecektir. Ben hoşlansam da, hoşlanmasam da zaten Tanrı’nın isteğinin olacağı açıktır.
Bu nedenle, ne olursa olsun “Benim değil senin istediğin olsun” önermesi bana doğru gelmiyor. Senin ilk önermen, yani “Tanrı’nın iradesini kabul etmek” ise farklı bir şey. Bir şeyi kabullenmek ile onu arzulamak aynı değildir. Bu nedenle tam olarak demek istediğim şey anlamına gelmese de, bana söylediğin ilk önermenin ikincisinden daha uygun olduğunu söyledim.
AHLAKÇI: Şaşırdım! Eğer şiirin bu anlama da gelmiyorsa, o zaman gerçek anlamı ne?
TAOCU: Neden bir anlam bulmak için bu kadar çabalıyorsun? Olduğu gibi kabul edip, yalnızca “bu iyi bir şiir” ya da “berbat bir şiir” demekle yetinemez misin?
AHLAKÇI: Hayır, hayır. Mutlaka bir anlamı olmalı. Bana dünyadan uzaklaşmayı savunmadığını söyledin, ama etken olarak birşeyler yapmayı da savunmuyorsun. Sanırım sen yalnızca dünyayı olduğu gibi kabullenmeyi savunuyorsun.
TAOCU: Hayır, ben hiçbir şeyi savunmuyorum.
AHLAKÇI: Düşüncelerinin kesinlikle belli bir şekilde tutumlarının ve davranışlarının üzerinde bir takım etkileri olmalı.
TAOCU: Tutumlarımın üzerinde evet; davranışlarımın üzerinde hayır.
AHLAKÇI: Tutumların daima böyle midir?
TAOCU: Kesinlikle hayır.
AHLAKÇI: Böylesi bir halde olduğuna göre, geçmişe göre daha fazla ya da daha az etken hale geldiğini söyler miydin?
TAOCU: İkisini de söylemezdim. Dışssal eylemlerim dikkat çekecek herhangi bir değişiklik olmadan aynı şekilde devam ediyor.
AHLAKÇI: Ama şiirinde ahlaki bir mesaj olmalı. Neden “Ahlak Sistemim” gibi süslü bir başlık seçtin? Son söylediklerine bakılırsa herhangi bir sistemin yok gibi görünüyor.
TAOCU (Gülerek): Kendilerini aşırı derecede ciddiye alma eğiliminde olan ahlakçılara şaka olsun diye böyle süslü bir başlık seçtim. “Ahlak Sistemim” gibi bir başlıkla, okuyucuyu “iyi”nin mutlak doğasına ve gerekli olan davranış biçimlerine ilişkin sıradan bir yorumla karşılaşacağı düşüncesine yönlendirmek hoşuma gitti. Ve sonra tüm bulduğu bu küçük şiir olur. Şaka bir yana, bu şiirin farklı bir düzeyde oldukça ciddi bir mesaj taşıdığına inanıyorum.
AHLAKÇI: Ama bu mesajın ne olduğunu bana söylemiyorsun?
TAOCU: Bunu anlatmaya çalışırken, tıpkı bir esprinin neden komik olduğunu açıklamaya çalışmaya benzer bir zorluk yaşıyorum.
AHLAKÇI: Neyse, yani bu mesajın insanların eylemleriyle pek ilgili olmadığını söylüyorsun.
TAOCU: Doğru.
AHLAKÇI: Bana zihninde ne tür bir tutum olduğuna dair küçücük bir imada bile bulunamaz mısın? Mesajının ne tür tavırları doğurmasını umduğun konusunda bir parçacık bile düşüncen yok mu?
TAOCU: Sanırım var. Galiba bu mesaj, insanların eylemlerini eskiye oranla daha etkili ya da daha yönlendirilebilir hale getirme eğiliminde değil, yalnızca eylemlerin daha az korku ve endişeyle yapılmasını sağlama eğilimindedir.
AHLAKÇI: Hay Allah, o zaman önemli bir mesajın var. Sanırım hem kendine, hem de başkalarına bu mesajı daha kesin ve net açıklamak zorundasın.
TAOCU: Bu mesajı en net şu şekilde açıklayabilirim:
Rüzgar nereden eserse essin,
Dünyanın gidişatı ne olursa olsun,
Hepsi de benim için bir!