15. ATEŞİN, FORMUN VE ZİHNİN LORDLARININ EVRİMİ
Bu noktada bir ‘İlahi Kıvılcım‘ın evrimini daha detaylı olarak incelemeye başlıyoruz.
İlk olarak şunu açıklayalım ki, ‘İlahi Kıvılcımlar’ın ilk kümesi daha sonrakilerden pek çok yönden farklılık gösterir.
İlk küme, evrenin gezgin atomlarından meydana gelmiştir. Ayrıca, bu ‘İlahi Kıvılcımlar’ Logos dışında başka hiç bir tesire maruz kalmamışlardır; çünkü henüz uydular oluşmadığı için Gezegensel Varlıklar’ın tesiri mevcut değildir. Bu nedenle ilk kümedeki Kıvılcımlar, ‘İlahi‘ imajı başka tesirlerle karışmamış olarak, tüm arılığıyla taşırlar.
Çapraz akımlar oluşturabilecek tesirlerin olmaması nedeniyle, ilk kümedeki kıvılcımlar kendilerinden sonra gelenlere nazaran daha az çabayla ‘İlahi İdeal‘e yaklaşabilirler. Yapılarında Kozmos’un tesirleri dominant nitelik taşır. Sonraki her yeni küme ise, evrimini daha gelişmiş bir evren içinde tamamladığından, sadece Kozmos’un tesirlerine değil, evrende ortaya çıkan farklı tesirlere de maruz kalır.
Başka bir nokta ise, ilk kümedeki kıvılcımlar bedenlerini, evrimlerini sürdürdükleri boyutun farklılaşmamış atomlarından oluştururlar. Böylece bir sonraki boyuta geçerken bu atomları da beraber götürürler.
Bu ‘İlahi Kıvılcımlar’, dış boyuttan içe doğru hareketleri sırasında arkalarında bir dizi örnek yapı bırakırlar. Daha sonra diğer yönde boyutlardan geçtiklerinde, kendilerinden sonra gelen kıvılcımların evrimlerini yönlendiren ‘Kuvvet‘ ve ‘Kudret‘ temsicileri olurlar. Bu nedenle, ilk kümedeki Kıvılcımlara ‘Lordlar‘, ‘Prensler‘ veya ‘Yönetici Sınıfı‘ gibi tanımlamalar getirilir.
Sonraki kümenin evrimi, bu ilk kümenin geçirdiği süreçten farklıdır. İlk kümenin eriştiği evrimsel aşamanın bilgisini kendine katan Logos, bu bilgiyi ikinci kümeye bir vibrasyon şeklinde yansıtır. Böylece bu yeni küme evrimine, kendinden önceki kıvılcımların büyük bir emek sarfederek geliştirdikleri bir reaksiyon kapasitesi ile başlar. Bu arada kendilerini, ilk kümenin yarattığı uydudaki atomların aktivitelerinin meydana getirdiği bir tesir küresi içinde bulurlar.
Bu kümedeki kıvılcımlar da, evrim süreçleri boyunca geçtikleri boyutların maddelerinden, kendi etraflarında katmanlar meydana getirirler. Yalnız bu sefer farklı bir durum vardır: Bu kıvılcımlar bilinçliliklerini bir grup zihni oluşturacak şekilde birleştirmek çabasında değildirler. Bunun yerine, zaten mevcut olan zihinle uyum içine girmeye yönelirler. Sadece kendi aralarında değil, daha önceki kümenin tesirlerini içeren küreyle de birlik kurma eğilimini taşırlar.
Bu birlik kurulduğunda, Logos bu nosyonu değerlendirir ve içe dönüp, öznel meditasyon haline çekilir. Bu nedenle kıvılcımlar, daha önceki kümeden farklı olarak, uydularının küresi içinde sürekli kalmazlar. Logos’un etkisi kesilince, bir sonraki boyutta bulunan yerküre kütlesinin çekim alanına girerler. Üzerinde bulundukları yerkürenin merkezcil kuvvetinden kurtulur ve başka bir boyuta ilerlerler.
Kıvılcımlar bu yeni boyutta, ilk kümenin geçirdiği sürece benzer bir şekilde evrimlerini sürdürürler ve beşinci boyut küresine geçene kadar önceki kıvılcımların davranış biçimlerini tekrarlarlar.
Burada değişik bir durum ortaya çıkar: İkinci küreye ulaşan bu ikinci küme, üçüncüye hemen geçmez; birinci ve üçüncü kürelerin tesirleri altında iki farklı yöne çekilir. (İlk küme daima bir küre ilerdedir.)
Bu kuvvetler, atomları katmanlar halinde tutan çekim gücüne galebe çalar ve sonuçta atomik katmanlar parçalanır. Atomlar ait oldukları boyutlara geri dönerler. ‘İlahi Kıvılcımlar’ın tesirinden kurtulan bu atomlar, bu sefer de o boyutlarda mevcut kürelerin tesir alanlarına dahil olurlar.
O halde, altıncı boyutta bir Gezegensel Varlık, kuvvet hatları boyunca tutulan altıncı boyut atomlarının yanı sıra, ‘İlahi Kıvılcımlar’ tarafından dağıtılmış yedinci boyut atomlarına da sahiptir. Gerçekte bir Gezegensel Varlık, küresi içinde gelişen yaşamsal unsurlar üzerinde koşullayıcı nitelik taşıyan bir tesir kaynağıdır.
Böylece atomlarını kaybeden ‘İlahi Kıvılcımlar’, başlangıçta olduğu gibi belli bir ‘İlahi Kıvılcım’a bağlı bir yedinci boyut atomu haline dönerler ve Kozmos’un ‘Merkezi Durgunluk‘ bölgesinin evrendeki karşılığı olan,’Tezahür Etmemiş Olan‘ın tezahür küresine tekrar dahil olurlar. Burada Logos imajının yeni bir yansımasının yanı sıra, ilk kıvılcımların evrimsel aşamasının sonucu olan ürünleri değerlendirme imkanına sahip olurlar.
Kıvılcımların ikinci kümesi, evriminin her aşamasına, yeni bir boyutun reaksiyon potansiyelini taşıyarak başlar. Bu kümedeki kıvılcımlar, beşinci boyuta gelene kadar geçtikleri her boyuttan topladıkları maddesel oluşumlarla, etraflarında bir merkezli küresel katmanlar oluştururlar. Beşinci boyutta da bu boyutun maddesini kullanarak yeni bir katman meydana getirirdikten sonra, daha önce açıklandığı şekilde bir grup zihni oluşturma sürecini tekrarlar, kabuklarını terkeder ve merkeze geri dönerler.
Anlaşılacağı gibi kümeler arasında temel bir farklılık söz konusudur. İlk küme, sadece manyetik etki, tepki ve vibrasyonal aktivitelerle ilgilidir ve bu kümenin kıvılcımları, okült terminolojisinde ‘Ateşin Lordları‘ olarak adlandırılırlar. İkinci küme ise, maddenin ‘Gezegensel Varlıklar‘ şeklinde forma dönüştürülmesiyle meşgul olur. Bu nedenle de bu kıvılcımlara, ‘Formun Lordları‘ denir.
Şimdi üçüncü kümeyi incelemeye başlıyalım. Bu kümedeki kıvılcımlar, daha gelişmiş bir Logos imajı taşıyan ve bu nedenle öncekilerden daha kompleks bir yapıya sahip olan yedinci boyut atomlarını yayarlar ve yedinci boyutun gezegensel küresine ilerlerler.
Bu noktada, evrimsel açıdan kendilerinden önceki kıvılcımlarla aralarında mevcut olan farklılık belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Bu kümenin elemanları, bedenlerini oluşturmak için, sadece kürenin ait olduğu Gezegensel Varlık’ın tesiri altındaki maddeyi kullanırlar. Bu madde bir ‘İlahi Kıvılcım’a reaksiyon verme potansiyelini taşıdığından, uzayın maddesine oranla daha kolay olarak işlenebilir. Bu nedenle üçüncü küme, bu evrim aşamasını oldukça hızlı bir şekilde geçer.
Ancak bu kümenin kıvılcımları, bir sonraki küreye ilerleyebilmek için, kendilerinden önceki kümenin ayrılmasını beklemek zorundadırlar. Bu bekleyiş süreci içinde küme elemanları, üzerinde bulundukları kürenin tüm reaksiyon potansiyelini ve enerjilerini değerlendirdikten sonra, bir çeşit oyalanma dönemine girerler. İşte Kozmos içinde ‘özgür irade‘nin ilk örneği burada gözlenir. Bu uygulamanın sonucu olan aktiviteler, atomlar arasında ‘epigenez (sıralı oluş)‘ adı verilen bireyselleşmiş reaksiyonların ortaya çıkmasına yol açar. Böylece ilk defa olarak atomlar arasında farklılık olgusu belirir. İşte bu nedenle, üçüncü küme ‘Zihnin Lordları‘ olarak tanımlanır; çünkü bireysel deneyimler kişiliğin temelini oluşturur.
Burada yeni bir evrimsel prensip ortaya çıkıyor: Belli bir yöndeki gelişmeyi denetleyen bir kuvvet, orijinal halini geliştirerek daha üstün bir nitelik kazanabilir. Ancak bu kontrol gereğinden uzun sürerse, kuvvet daha ilkel bir hale dönüşebilir. (Ancak bu durum incelenen safha için söz konusu değildir; çünkü bu boyutlarda mevcut kuvvetler mükemmel bir sentez oluştururlar. Anlatılanlar genel bir açıklama niteliğinde alınmalıdır.)
Denetleyici bir kuvvetin daha gelişmiş bir nitelik kazanmasına ‘Sublimasyon/Yükselme‘, evrimsel açıdan daha ilkel bir türe dönüşmesine ise ‘Degradasyon/Alçalma‘ adı verilir. ‘Degradasyon‘ evrim açısından istenmeyen bir durumdur; çünkü ileri bir aşamada edinilmiş reaksiyon kapasiteleri, daha ilkel bir seviyede etken olan kuvvetler tarafından kontrol edilemez. Bu da söz konusu boyutta aşırı bireyselleşmeye ve kuvvetlerin ayrışmasına yol açar.
Burada anlatılanlarla, bir gezgin atomu evriminin daha ileri bir safhasını deneyimlemesi için serbest bırakan süreç arasındaki benzerliği görebilirsiniz. Burada atom, bir önceki evresini tamamlamış olarak yeni deneyimine başlar. Bu nedenle bu atom, ‘Kozmos’un Çocuğu‘ veya ‘Evren‘ olarak nitelendirilir. Ancak ‘regresif‘ veya ‘bozuk‘ atom, zamanından çok önce doğmuş veya kürtajla alınmış bir bebek gibidir. Yaşasa bile, anormal bir yapı sergiler. İşte evrende gözlenen bazı bozuklukların orijini budur.
Sözü edilen evrim safhasında ise, evrendeki yegane tesir kaynağı Logos olduğu için, dengeler mükemmel bir şekilde ayarlanmıştır. Bu nedenle başlangıçtaki kümeler içinde bu tür gerilemeler meydana gelmez. Evrendeki gerilemeler, bilhassa geçiş dönemlerinde görülen dengesiz gelişme nedeniyle ortaya çıkar.
Kümeler hareketlerine devam ederlerken, ‘Ateşin Lordları‘ arkalarında çok çeşitli ‘galvanik kuvvetler‘ (kimyasal olarak oluşan elektriksel kuvvetler), ‘Formun Lordları‘ ise, galvanik kuvvetlerin etkisiyle bir merkezli büyük küresel katmanlar halinde organize edilmiş atom grupları bırakırlar.
Sonuçta her boyutta, bir Gezegensel Varlık oluşturan galvanik kuvvetler grubuyla, o varlık tarafından belli bir forma dönüştürülen, farklı boyutların maddelerinden oluşmuş katmanlar dizisi yer alır. Daha sonra bu form gelişerek, astrolojideki adıyla bir ‘gezegen‘ meydana getirir. Ancak dikkat etmeniz gereken nokta, bir gezegen en son aşamada yedi boyut maddesi içerirken, o gezegende yer alan Gezegensel Varlık, sadece üzerinde geliştiği boyutun kuvvetlerinden oluşmuştur.
Örneğin, beşinci boyutun Gezegensel Varlık’ı bir soyut zihinken, dünyanın Gezegensel Varlık’ı, onun eterik dublesidir.
Böylece, üç temel kümenin çeper yönündeki ark üzerinde geçirdiği evrimi ve her birinin bir boyuttan diğerine yeni bir faktörü nasıl taşıdığını gördük.
İlk küme (Ateşin Lordları), merkezi tezahür noktasına, tüm boyutları dıştan içe doğru ve sonra zıt yönde dolaşıp evrimini tamamlamadan önce dönmez.
İkinci küme (Formun Lordları) ise her boyuttaki deneyiminden sonra merkeze döner. Örneğin, çepere doğru ilk yolcuğunda iki küre boyunca, ikinci çıkışında üçüncü küreye kadar,v.s. ilerler ve her seferinde merkeze geri döner.
İkinci küme, ilk kümenin yolunu takip ederken, gelişimini onun evrimine senkronize eder. İlk küme yeni bir faktör kazanır kazanmaz, Logos bu faktörü özümser ve öznel bir safhaya çekilir. Daha önce söylendiği gibi, bu safha süresince, evren kendi haline bırakılmıştır.
Bu safhada ilk küme, bulunduğu kürede stereotip reaksiyonlar sergilemeye başlar. Bu küredeki organizasyonun tesiriyle, bir önceki küredeki ikinci küme katmanlarını kaybeder ve merkezi tezahür noktasına geri döner.
Benzer şekilde üçüncü kümenin gelişimi de diğerleriyle senkronize bir nitelik sergiler; çünkü bu küme, bir gezegene ilerleyebilmek için, ikinci kümenin orayı terketmesini beklemek durumundadır.
Başlangıçta yapılacak çok şey olduğundan, ilk kümenin evrimi diğerlerinden daha yavaştır. İkinci küme ise, sürekli boyutlardan madde toplayıp katmanlar oluşturmak, onları terkedip tekrar meydana getirmek konumunda olduğu için evrim aşamalarında epeyi zaman harcar. Bu nedenle, birinci kümenin yavaş evrimiyle kolayca senkronize olabilir. Ancak üçüncü küme için işin çoğu önceden tamamlandığı için, bu kümenin kıvılcımları diğerlerini beklerken, deneyimlerini değerlendirmek imkanı bulur ve kendilerini incelerler.
İncelemek farklılığa, farklılık ise kişiliğin gelişmesine yol açar.