başlarken

Öğretilerin bu bölümü 1923-1924 yıllarında makrokozmik planlardan tebliğ edilmiştir. Tebliği yapan, yüksek boyutlardan ruhsal bir varlıktır. En son enkarnesindeki kimliği bilindiği halde açıklanmamaktadır; sadece çok tanınmış bir filozof ve öğretmen olduğu söylenebilir. Esoterik terminolojiye göre bu kişi ‘Büyük Üstat‘lardan biridir.

Öğretilerinin amacı, ‘Makrokozmik Kanun‘un daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve düşüncelerin kaynağına doğru yönlendirilmesi için farkındalığı genişletmektir. Aynı zamanda bu öğretiler, önemli esoterik bilgiler için temel teşkil etmeleri ve şimdiye kadar genel okuyucunun ulaşamadığı konulara açıklık getirmeleri açısından ele alınmalıdır. Ancak, farkedileceği üzere, kavramların somut zihnimizin sınırlarını aşan niteliği nedeniyle çok fazla sembol kullanımı gerekmiştir.

Bu öğretilerden en iyi şekilde yararlanabilmesi için, okuyucunun meditasyon yapması ve belli bir çalışma disiplini içinde olması önerilebilir.

Esoterik öğretilerde kullanılan ‘Üstat‘ kelimesi, burada taşıdığı ‘Üstat/öğrenci‘ şeklindeki anlamı yanında, ‘Üstat/mürit‘ bağıntısını çağrıştırması nedeniyle medyumun doğal seçimi olmayabilirdi. Ancak, bu çalışmada, Batı ülkelerinde ‘Kadim Hikmet‘ arayışını canlandıranlar tarafından standartlaştırılmış terimleri, mümkün olduğunca yabancı kelimeleri ayıklayarak kullanmak uygun görülmüştür.

Logos‘ kelimesinin metinde tercih edilmesinin nedeni, dinsellikle bir bağlantı kurulmaması içindir.

Burada sözü geçen Üstat‘lar, kendi sübjektif durumlarının ürünü olan ‘cennet” boyutlarından bahseden bazı bedensiz varlıklardan çok daha ileri bir tekamül aşamasında bulunurlar. Üstat‘lar genellikle, özenle seçilmiş ve yetiştirilmiş kanallar aracılığıyla, spiritüel açıdan değer taşıyan, tutarlı bilgiler aktarırlar.

Makrokozmik Plan‘ varlıkları arada sırada içinde bulundukları koşullarla ilgili sorulara yanıt vermişlerdir. Konuya yabancı okurlara bilgi vermesi amacıyla, aşağıda üç kısa açıklamaya yer verilmiştir. Bu bilinçler, enkarne olma zorunluluğunu aşmış, yeryüzündeki yaşamları boyunca geçirdikleri deneyimlerin bilgisini tümüyle özümsemiş varlıklardır. Dünyada ileri tekamül düzeyinde, aydınlanmış kişilere rastlamak mümkündür; ama bir Üstat‘ın fizik planda yaşıyor olması söz konusu olamaz. Yine de gelecek zamanlarda belli görevleri yerine getirmek amacıyla, Üstat derecesinde aydınlığa ulaşmış kişilerin yeryüzünde kalmayı seçmeleri de mümkün olabilir.

Eğer bir kişi ‘Yol‘u bulmak üzere arayışa geçerse, bir istek ortaya koymuş olur. Bu istek, mikrokozmik varlıkların uyanışını gözleyenler tarafından farkedilir ve kişi yapısına uygun bir sınıfa ‘kaydedilir‘. Eğitimi belli bir kademeye erişince, kişi bir ‘rehber‘in gözetimine alınır; böylece ruhsal planda ilk çalışmaları başlamış olur. Rehber kişinin ruhuna yüklemek istediği bilgileri telepati yoluyla aktarır; öğrenci ‘söylenenleri‘ anlamaya çalışmak durumundadır.

Daha sonra öğrenci alt kademedeki Üstat‘lardan biriyle temasa geçirilir ve o Üstat‘ın sorumluluğu altındaki bir grup öğrenciden biri olur. Bir rehberin herhangi bir anda sadece bir öğrencisi vardır; bir Üstat‘ın ise pek çok sayıda öğrencisi olabilir. Öğrenci, tekamülü geliştikçe, daha üst kademedeki Üstat‘lara kaydırılır. Onun problemi daima Üstat‘ın söylediklerini anlamak olacaktır. Bir Üstat‘ın kademesi ne kadar yüksekse, yeryüzünden o denli daha uzak olduğu anlaşılmalıdır. 

Üstat‘lar kimlerdir? Sizin gibi, sizden daha deneyimli insanlar. Onlar Tanrı, Melek veya Peri değildirler; yalnızca sizin bu yolda amaçladığınıza ulaşmayı başarmış varlıklardır. Onlar bir zamanlar sizin gibiydiler; siz de bir gün onlar gibi olabilirsiniz.

Bedenin ölümünden sonra yaşamın sürdüğü konusundaki inancınız bu kadar zayıf mı ki, Üstat‘ların varlığını kabul etmek size zor geliyor? Tekamüle olan inancınız o kadar zayıf mı ki, sizin hayvanlardan üstün oluşunuz gibi, sizden de üstün insanların var olabileceğini idrak edemiyorsunuz? Aklın potansiyeli hakkındaki bilginiz o kadar yetersiz mi ki, onlarla iletişimin olabilirliğini yadsıyorsunuz? Eğer sizden yukarıda hiçbir şey yoksa, gelecekten ne bekliyebilirsiniz? Ve eğer bunları olasılık dahilinde görüyorsanız, neden siz de denemiyorsunuz? Ve denemeye kalktığınızda ilk sonuçların yetersiz ve hatalı olabileceğini neden kabul etmiyorsunuz? Fakat hiç başlamazsanız, tam bir sonuca ulaşmanız da hiç mümkün değildir. Akıcı bir şekilde konuşmaya başlamadan önce kopuk kopuk konuşmayla yetinmeniz gereklidir. Eğer gerekli alıştırmayı yapmazsanız, asla konuşmayı öğrenemezsiniz. Biz size gerekli olan lisanı öğreteceğiz.

Üstat‘lar size göre bir hayal ürünüdür. Dikkat ederseniz, ‘size göre‘ dedim. Bizim ne olduğumuzu sizin kavramanıza imkan yok; buna yeltenmek sadece bir zaman kaybı olur. Bu yüzden bizi astral planda düşünebilirsiniz ve biz sizlerle düşünce gücünüz aracılığıyla temas kurarız. Sizde oluşan düşüncenin sonuçları son derece reel olacaktır.

Üstat‘lar hakkındaki yaygın düşünce, onların masalsı varlıklar olduğu şeklindedir; ancak, ‘somut‘ şuur düzeyinde olanlar için ‘soyut‘a ulaşabilmek, astralı kullanabilmeyi gerektirir. Okült ilimlerde öğretilen, astral düşünce formlarıyla ilgili kurallardır.

Astral imgelemeyi salt deneyimlemekle yetinmeyip, bu yolla spiritüel gerçeklere uzanan bir kişi, aldığı ruhsal tesirler ve ilhamla şuur alanını genişletmeyi başarabilir.

Burada yer verilen öğretilerin kaynağı olan Üstat ilk dersine şu sözlerle başlamıştı:

Ders vermek benim her zaman önemle yaklaştığım bir uğraş olmuştur. Yine de, kainatın yaratılışını (kozmogoni) ve insanlığın tarihini tutarlı bir şekilde ifadelendirmek çok kolay bir iş olmasa gerek; bu nedenle arada sırada kopukluklar olabilir. Ama konunun özünün anlaşılması yeterli olacaktır. Bu konulara ilişkin çok sayıda kitap bulunabilir; ama bunlar genellikle, kendi sınırladıkları tekamül yolunu takip edenlere hitap eder ve bu kitaplar sadece bilinçle değil, bilinçaltı ile de ilgilenirler. Çoğunluğu düşünceyi kavramların kaynağına doğru yönlendirmeyi amaçlar.

Bilgi iki şekilde sınıflandırılabilir: olayların kayıtları ve buna bağlı açıklamalar. Bilgi sadece bellekte var olur. Zihnin algılamadığı bilinemez. Bu nedenle siz yalnızca beş duyunuz aracılığıyla yorumlayabildiklerinizi bilirsiniz. Yeni duyularınız açıldıkça, varoluşun farklı boyutlarını bilmeye başlarsınız. Ancak edinebileceğiniz bilginin bir sınırı vardır. Algılama varoluşun duvarında durur. Onun ötesinde yatanı sadece tahmin yoluyla kavramaya çalışırız.

Okuyucu, bu tür konuların açıklanmasındaki güçlüğü göz önünde bulundurarak, sık sık sembolik anlatımlara başvurulmasının nedenini anlıyabilir. Herkes okurken kendi imgeleme ve sezgi gücünü devreye sokmalıdır; çünkü burada söz konusu olan bir teoremin ispatı türünden bir açıklama değil, fizik plandan çok önce ayrılmış bir varlık tarafından, çok soyut bazı kavramları, olabildiğince somut bir şekilde, halen enkarne halindeki varlıklara aktarma çabasıdır.



sonraki sayfa