etki ve tepki kanunu

23. ETKİ VE TEPKİ KANUNU


Etki ve tepki birbirine eşit, ama zıt yöndedir. Bu eşitlik prensibi, eğer aktarma (transmisyon) katsayısı bilinirse, reaksiyonun hesaplanmasını mümkün kılar.

Bir boyutta yedi alt boyut, yedinci Kozmik boyutun evreninde yedi boyut ve Kozmos’da da yedi boyut mevcuttur. Transmisyon, alt boyutlar tarafından gerçekleştirilir.

Her alt boyutun tesir kuvveti, bir aşağıdaki alt boyutun kuvvetinin karesi kadardır. Göreceğiniz gibi bu prensip, iki zıt ama denk kuvvetin, asal atomu oluşturan bir vorteks yarattığı gerçeği ile açıklanır. Bu tür iki kuvvet karşılaştığında birbirlerini nötralize ederler. Sonuç ise, öznel nitelikler bir yana bırakılırsa, kuvvetten arınmış bir denge merkezidir. Şunu belirtelim ki, statik bir kuvvet, kuvvetin öznel yanını teşkil eder.

O halde, eğer bir asal atomu oluşturan girdapsal akımları ayrıştırmanız mümkün olsaydı, o atomun saklı gücüne eşit iki ayrı tesir kuvveti elde edecektiniz. Öyle ki, atomun gücünün kendiyle çarpıldığı ve bir tezahür boyutundan diğerine aktarıldığı düşünülebilir. Böyle bir işleme tabi tutulan her şey, başka bir boyuta transfer olur.

Etki ve tepkinin birbirine eşit ve zıt yönde olduğu söylendiğinde, unutulmamalıdır ki, bu durum, sadece söz konusu olan boyut için geçerlidir.

Ancak bir kuvvetin daha yüksek bir boyuta transferine yol açan koşullar ortaya çıktığında, reaksiyon yeni boyutun tesirine bağlı bir değer alır. Sonuç olarak, bir kuvvet süptilleştiğinde karesi kadar büyür; daha alt bir dereceye indiğinde ise kare kökü kadar azalır.

Merkez yönündeki ark üzerinde, derece düşürme evrimsel bir mekanizmadır. Ruhun, evrimini değerlendirdiği inisiyasyon deneyimleri, kendi derinliğini tanıması için önemlidir.

Maddenin her atomu bir içe dönüşün ürünlerini içerir. Eğer bir maddenin atomlarını tamamen parçalamanız mümkün olsaydı, bir onsluk kil ile üzerinde yaşadığınız küreyi darmadağın edebilirdiniz. Bu nedenle böyle bir deneyin yakın bir gelecekte gerçekleşmesi beklenmemektedir!

Her ‘İlahi Kıvılcım‘ içe dönüşün ‘nadir‘ine ulaştığında, artık insan niteliği taşıyarak evrim yolculuğuna devam etmeye hazırdır. Bu niteliğiyle ise, sizin çok azınızın idrak edebileceğiniz potansiyelleri doğasında içerir.

Öznel bilinçlilik, alışkanlık halinde fonksiyonların sürdüğü boyuttan bir sonraki boyuta yükseldiğinde, orada mevcut ‘kanun‘a uymak durumunda kalır ve mevcut atalet hali, iki ayrı kinetiğe dönüşür. Bir boyutun bilinçlilik merkezlerinin, birdenbire ve topyekün bir dönüşümde ortaya çıkan kuvvetleri karşılayabilmesi çok ender rastlanan bir durumdur.
Burada şu deyişi hatırlayalım: ‘Benim yüzümü görüp de yaşayan kimse olamaz.‘ Daha hafif veya kısmi bir dönüşüme ise kör edici bir ışık flaşı eşlik eder. Böylesi bir dönüşüm normal koşullarda cereyan ettiğinde, ‘çarpma‘ değil de ‘toplama‘ yöntemi uygulanır.

Bir boyuttan diğerine dönüşüm kareler sistemine uygun olarak meydana geldiğinde, sonuç ‘Mukaddes Kitap‘taki şu sözlerle ifade edilebilir: ‘O, Tanrı ile yürüdü ve Tanrı’yla beraber değildi.‘ Eğer süreç, pek çok kere tekrarlanan ‘çarpma‘ yöntemini içeriyorsa, bu ‘Yol‘un normal yönüdür. İnisiyasyonun her derecesi, bir ‘çarpma‘ işlemine tekabül eder. ‘Toplama‘ formunda bir süreç ise, ‘Evrim‘in normal nizamıdır.

İnisiyasyonun her derecesi bir ışık flaşı halinde idrak edilir ve bu flaş aracılığıyla ilgili alt boyutun imajı, bilinç tarafından gerektiğinde kullanılmak üzere, bilinçaltına işlenir.

Güç belli bir boyuta yükseltildiğinde, bu gücü karşılayacak bir grubun varlığı gereklidir. Bir boyuttan diğerine yükselen bir kuvvetin formu, oradaki grup zihni tarafından meydana getirilir. Eğer bir kuvvet ikinci boyuta yükselirse, grupta ikinci derecenin mevcut olması gerekir. Her boyut bir dereceye tekabül eder.

Bununla beraber, eğer bir kuvvet, bir boyut veya bir alt boyut alçalırsa, tamamen farklı bir süreç söz konusudur. Bir aşağıdaki boyuta indiğinde atalet halinde olan kuvvet, fonksiyon göstereceği vasat olarak doldurulmaya hazır, boş bir kanal bulur. Bu nokta, ‘obsesyon‘ olgusunu açıklama açısından önemlidir.

Obsesyon teriminin ‘etki altına alma‘ şeklinde anlaşılması yanlıştır. ‘Etki altına alma‘, bir varlığın diğeri üzerinde denetleyici bir tesiridir. Obsesyon ise, bilinçliliğin derecesinin indirilmesi yoluyla ruh aşağı çekildiğinde ortaya çıkar.

Bu nedenle gerçek bir obsesyon vakası söz konusu olduğunda, sadece işgalci varlığı dışarı atmak yeterli değildir; ruhu da yeniden yükseltmek gerekir.

Bir adamın içindeki şeytan kovulduktan sonra, bu sefer içine, evi boş bulan yedi şeytan yerleşmiş.

Ruhun derecesinin alçalması, temasa geçilen alt evrim aşamalarındaki varlıklar nedeniyle olur. Ancak burada ruhun alçalmasına yol açan, bu varlıkların kasıtlı hareketlei değil, bu süreç zarfında kişinin iradesinin sınırlanmasıdır. İradenin kinetik değil de, kısıtlayıcı bir nitelikten hareketle işlev gördüğü durumlarda, aşağı yöne bir çekimin devreye girme olasılığı mevcuttur. Kısıtlanmış irade, aşırı serbest bir iradeden daha tehlikelidir; çünkü böyle bir irade, sahibini insan ötesi güçlerin tesirlerine açık duruma sürükler.

Etki ve tepki birbirine eşittir‘ ifadesinin okült bazda taşıdığı anlam iki çeşittir:

Etki ve tepki sadece bir boyut üzerinde eşittir; ancak yedi boyut üzerindeki kuvvetler düşünüldüğünde böyle bir eşitlikten bahsetmek mümkün değildir. Bir boyutta oluşan bir etkiye karşı reaksiyon farklı bir boyutta ortaya çıktığında, değerlerde de bir farklılık gözlenir.

Eğer bir kuvvet tesirini bir boyuttan tamamen çekip başka bir boyuta uygularsa, dengelerde bir değişim meydana gelir. Bu nedenle bu tür bir uygulamaya girişen kişinin, kuvvetlerin dengesini korumayabilmesi ve bunun için de, kuvvetleri gerektiği şekilde derecelendirmenin yöntemini bilmesi şarttır. İşte bu nokta, pratik ökültizmde çok önemli bir yer tutar ve zıt niteliklerin dengeleyici güçlerinin değerlendirilmesi ile alakalıdır.

Sephiroth*’ tersine çevrildiğinde ‘Qliphoth*’ olur. Bu gerçek, pek çok konuya anahtar teşkil eder. Büyük spiritüel güçlerin davet edildiği her maji işleminde, ihtiyaç duyulan nitelikleri taşıyan daha aşağı dereceden varlıklar kullanılır. ‘Üstat‘ olarak tanımlıyabileceğimiz bir kişi, fiziksel boyuttaki çalışmalarında zorunlu olarak kendinden daha düşük derecede bir varlığın ‘Kişilik’ini devreye sokar. Bozmak üzere olduğu dengeyi sağlamlaştırmak amacıyla, sembolik bir ifadeyle, o varlığı kendi arkının ‘nadir‘i olarak kullanır. Ortaya çıkan kuvvet, o varlığın yüksek niteliği tarafından alınır ve varlığın ‘Kişisellik’inin en düşük ve en somut niteliği olarak dışa vurulur. Varlığın ‘Kimlik’i ise fiziksel plana dönüş yolunda kullanılır.

Buradaki mekanizma, çizgesel olarak ‘Y‘ harfiyle tasvir edilebilir: Harfin iki kolu ‘Kişisellik’i ve ‘Kimlik’i, tabanı ise fiziksel plandan ayrılış ve geri dönüş kanalını temsil eder.

Y‘ harfinin üzerine ‘X‘ harfini yerleştirirseniz, çıkan ve giren kuvvetlerin sembolik gösterimini elde edersiniz. ‘X‘ harfi, sırt sırta iki ‘C‘ harfinden oluşur. Soldaki ‘C‘ dışa doğru, sağdaki ise içe doğru olan akımı ifade eder.

Buradan da anlaşılacağı gibi, pratik maji uygulamalarında dikkatli ve kontrollü olmak önem taşır. Dönüş yolu üzerinde ‘Kimlik’in en ilkel niteliklerinin ifadelendirilmesi sırasında ortaya çıkan kuvveti, Tanrı’ya doğru yönlendirmek gereklidir. Bu uygulama, yüksek boyutlarda güç oluşturmak amacıyla süptilleşmeye bir örnek teşkil eder.

Fiziksel boyutta kullanmak üzere yüksek bir boyuttaki ‘Üstat’ından güç isteyen bir öğrenci, dengeyi koruyabilmek için, gerektiği ölçüde bir kuvveti daha aşağı bir boyuttan yukarıda bir boyuta iletebilme yetisine ve arzusuna sahip olmalıdır. Bu konuda yapılan ihmaller, okültle uğraşan kişilerde istenmeyen niteliklerin fazlasıyla beslenmesine yol açmaktadır.


*Sephiroth: ‘Kabala Öğretisi‘ne göre varoluşun temelinde yatan on bir ‘Tanrısal Işın’a verilen ad.

*Qliphoth: ‘Sephiroth‘un karanlık yanı. Negatif güçlerin hüküm sürdüğü bölge olarak kabul edilir.



sonraki sayfa