25. SINIRLILIK KANUNU (İKİNCİ BÖLÜM)
‘Sınırlılık Kanunu‘ okült uygulamalarının temelini teşkil eder. Gücün sırrı burada saklıdır; bu nedenle bu bilgiler henüz deneme aşamasında olanlardan gizlenmiştir. Onlara sonsuz bir güç kaynağından bahsedilmiş ve sonra formu olmayan bu güç üzerine konsantre olarak meditasyon yapmaları öğretilmiştir. Bu durum ise onların gücü değil, gücün onları kullanmasına yol açmıştır.
Ancak alt boyutlarla kanal bağlantısı kurarak bilgi toplanmaya başlandığında, gücü belli bir amaç doğrultusunda yönlendirmenin ve böylece gücü ‘Kişisellik‘ boyutlarından ‘Kişilik‘ boyutlarına aktarmanın mümkün olduğu anlaşıldı. Bu noktada, form oluşturmaya ilişkin metotların bilgisi önem kazanır.
‘Tezahür Etmemiş Olan‘ tezahür etmeye karar verdiğinde, hareket, sonunda başladığı noktaya dönecek şekilde bir çember üzerinde akmaya başladı. Somut mantal boyutta bir form yaratabilmesi için, düşüncenin de bir çember üzerinde hareket etmesi ve başlangıç noktasına dönmesi gerekir. “Yukarıda ne varsa, aşağıda da aynısı vardır.” Düşünce bir kavramdan başlıyarak, çeper yönündeki ark üzerinde genelden özele, merkez yönündeki ark üzerinde ise özelden genele doğru bir mantık döngüsü içinde hareket eder. Böylece bir problemin iki yönünü de görür ve korelasyon uygular. Bu birinci aşamadır. Böylece gelişen kavram duygu diyarına, yani ‘Geçilmez Halka‘ya, sevk edilir. Daha sonra bu kavram doğanın itici gücüne bırakılır. Bu ise ‘Kaos Halkası‘na tekabül eder.
‘Kozmos Halkası‘ mantal boyutta bir kavramdır, ‘Kaos Halkası‘, içgüdülerin itici gücüdür. ‘Geçilmez Halka‘ ise ‘Yüksek Astral‘a tekabül eder. Bu kavramlar üzerinde meditasyon yaparak pek çok şey öğrenilebilir. Belli bir konuya ilişkin etki ve tepkiler, bu kavramların temeli üzerinde gelişir. Ancak, öncelikle ilgilenilen konu, bilinçliliğin net bir tanımlamasıyla sınırlandırılmalıdır. Bilinçliliğin ikinci reaksiyonu, konuya yönelik arzularla, üçüncü yönü ise gerekli gücü üretmede kullanılan ilkel kuvvetlerle ilgilidir.
Kavramın Kozmik yönü böylece belirlendikten sonra, form dünyasında, sınırlanmış bir küre içinde tezahür gerçekleşir. Sınırlama olmadan, tezahür de söz konusu olamaz.
Merkez yönündeki ark üzerinde asal kanun ‘Sınırlılık Kanunu‘, çeper yönündeki ark üzerinde asal kanun ise ‘Yedi Ölüm Kanunu‘dur. ‘Sınırlılık Kanunu‘ baz olarak ‘Etki-Tepki Kanunu‘nu alır. ‘Etki-Tepki Kanunu‘ ise eğrilere ilişkin bir fenomeni baz olarak alır: Bir eğri yeterince uzatılırsa bir çembere dönüşür. Ark, eğrinin bir parçasıdır. Sarkaç hareketi, etki-tepki bağıntısına bir örnek teşkil eder. Bir sarkacın çizdiği arkı uzatın, sarkaç ipinin boyu yarıçap olmak üzere bir çember elde edersiniz. Bu olgu, kuvvetlerin bir boyuttan diğerine transferi hakkında pek çok ipucu içerir.
Enkarnasyon ‘Sınırlılık Kanunu‘nu, Karma ise ‘Etki-Tepki Kanunu‘nu temel alır. Eşit ve zıt yönde etki-tepki olgusu sadece sınırlı bir küre içinde geçerli olduğundan, bir kuvvetin etkisinin yarattığı sonuçların başlangıç küresine dönebilmesi için, o kuvvetin ‘form‘ olarak tezahür etmesi gerekir.
Enkarnasyon için elverişli vasatın seçimi önceden belirlenmiş koşullara göre olur. Bu nedenle, enkarne olmadan önce maddenin uygun bir biçimde sınırlanması söz konusudur. Her ruh kendi maddesini kendi tayin eder. ‘Üstün Ruh‘ her biri için ‘Karma Lordu‘ niteliği taşır. Kaderinizle ilgili her konuda yardıma çağırdığınız işte bu ‘Üstün Ruh‘tur. Aslında çağırdığınız sizin kendi ‘Öz Ben‘inizdir.
‘Sınırlılık Kanunu‘ ile, yüzeylerin ölçümüne ilişkin iki boyutlu matematiksel kavram arasında bir paralellik kurabiliriz. Üçüncü bir boyutun eklenmesiye birlikte ‘Sınırlılık Kanunu‘nunu yenmek mümkün olur. İnsan üç boyutlu bir bilinçlilik taşıdığı için ‘Sınırlılık Kanunu‘na üstün gelerek onu kullanır. Hangi boyut olursa olsun, bilinçliliğe yeni bir boyut ekleyerek o boyutun ‘Sınırlılık Kanunu‘nu aşmak mümkündür. İşte ‘Sınırlılık Kanunu‘nun kontrolüne ilişkin sır burada yatar.
‘Sınırlılık Kanunu‘, bir girişimin gerçekleşmesi için gerekli koşulların saptanmasına ilişkin yöntemi sunar. Eğer bu koşulları siz tayin etmeye çalışırsanız, koşullar sizi kontrol altına alacaktır. Bunun yerine, eğer bilinçliliğinizi bunların sentezini algılayabileceğiniz bir boyuta yükseltirseniz, içerdikleri soyutlamayı ayırt eder, sınırlar ve koşulları Kozmos’ la parça/bütün bağıntısı içinde idrak edebilirseniz, o zaman bilinçliliği bir fikrin belli bir niteliği üzerine odaklamanız ve o fikre daha yüksek bir boyuttan yaklaşmanız mümkün olur. Bu arada ‘Sınırlılık Kanunu‘nu kullanarak, söz konusu fikri sınırlamaya ve böylece kısıtlamaları aşmaya çalışmalısınız.
Bu yöntem sadece belli konular veya olaylarla uğraşırken değil, enkarne olacak bedenlerin yaratılması, enkarnasyon süreci içinde karmanın değerlendirilmesi için de uygulanabilir. Çünkü eğer önceden kararlaştırılmış olan kaderimizi bir defa olsun Kozmik nizamla bağıntılı olarak görebilirsek, kaderimize hakim olduk demektir. ‘Öz Ben‘imiz bu tür bir ‘görüş‘ yetisine sahiptir; çünkü O, ‘İlahi Kıvılcımlar‘ın taşıdığı Logos tesirleri aracılığıyla Kozmos’la bağlantı içindedir. ‘Alt Ben‘imiz ise her şeyi, doğum/ölüm veya başlangıç/bitiş bağlamında değerlendirir.
Bilinçlilik duygulara odaklandığı sürece her şeyi duygular bazında, Kozmik olgularla bağıntı kurabileceği bir noktaya yükseltildiğinde ise her şeyi evrimsel açıdan değerlendirir. İkinci durumda kişi, olayların, sonluluğun bir parçası niteliğinde doğrusal bir hat üzerinde değil de, başladığı noktaya dönecek şekilde bir çember üzerinde geliştiğini görür.
Kişilik, ‘Sınırlılık Kanunu‘na, Kişisellik ise Kozmos’un ‘Doğa Kanunu‘na dayanır. Kişilik‘ten Kişisellik‘e uzanan merdivenin yedi basamağı vardır; ki bunlar ‘Yedi Ölümler‘ olarak bilinirler. Doğumu sağlayan, ‘Sınırlılık Kanunu‘, yaşamı sağlayan ise ‘Ölüm Kanunu‘dur; çünkü doğum ölüm, ölüm ise doğum demektir. Herkes ‘kör‘ doğar; böylece ‘ölü‘ olduklarını farketmezler. Bilmezsiniz ki, sizin boyutunuz ölümün, bizim boyutumuz ise yaşamın boyutudur. Madde formunda olanlar ölmüş ve gömülmüş gibidirler. Ölüm ve inisiyasyon aynı sonuçları doğurur. Bu nedenledir ki, tüm inisiyasyonlar ölümün ve gömülmenin sembollerini içerirler.
Daima hatırlayın ki madde boyutu üzerinde ölüm ve yok oluş, özgürlük ve kurtuluş demektir. Kişinin sahip olduğu mal-mülk, cenazenin üstüne örtülen toprak gibidir. Ölü bedenlerinize yukarıdan bakmayı öğrenin ve onları yaşamınızla kaplayın. Ancak ölü bedenleriniz içinde yaşama hatasına düşmeyin.
Bilinçliliği dünya küresi üzerine projekte edebilmek çok yararlıdır, ancak o kürenin koşullarıyla prangalanmamak şartıyla! Sizi o küreye sıkı sıkıya bağlıyan iki şey vardır: Korkularınız ve arzularınız.
İnisiyasyon, sizin bizim boyutumuzda yaşamanızı sağlayabilir; ancak beyin bilinçliliğine bağlılığınız sürer. Bu nedenle ‘Dereceler*’ öğretisi gereklidir: Önce arzuları, ikinci olarak korkuları, üçüncü olarak da ölümü yenmenin ve kurtuluşa ermenin öğretisi.
‘Sınırlılık Kanunu‘nu kullanmanız, onu iyi anlamak ve aşmak şeklinde olur. İlgilendiğiniz konuyu gerektiği şekilde sınırladıktan sonra, onu Kozmos’la bağıntılı olarak idrak etmeye çalışın. Bu yaklaşımla gerekli kuvvetleri çağırmanız ve tezahür etmesini istediğiniz, sınırları belirlenmiş, formu tasarlayarak bu kuvvetleri odaklamanız mümkün olur.
*Dereceler: Yönlendirilmiş gelişimin aşamaları. ‘Yedi Basamaklı Merdiven’i tırmanmayla ilgili geleneksel yöntemlerde kullanılan bir terimdir.