tezahür evreninin tesirleri

20. TEZAHÜR EVRENİNİN TESİRLERİ


Şimdiye kadar olan açıklamalarda evren-dışı tesirler üzerinde duruldu. Bu bölümde ise evren-içi tesirleri incelemeye başlıyoruz. İyice yerleşmesi açısından evren-dışı tesirlerin iki tip olduğunu tekrar hatırlayalım:

Birincisi, Logos üzerinde etken olan ve Logos’un tepki verdiği Kozmik tesirler: Böylece meydana gelen değişimler, tezahür evrenine Logos’sal tesirlerin varyasyonları ve safhaları olarak yansır. Bu nedenle ilk haline sadık olmakla beraber Logos tesirleri sabit değildir. İşte bu noktada, esoterik ve eksoterik teolojiler birbirinden ayrılır. Eksoterik teoloji, Tanrı’nın değişmez olduğuna inanır. Esoterik teoloji ise, Tanrı’nın kendisinin de ‘kanun‘a uygun bir mutasyonla gelişmekte olduğunu kabul eder.

İkinci olarak ise Logos tesirleri, Logos’un, evrenin evrimine gösterdiği reaksiyonların sonucu olarak doğasında ortaya çıkan tezahürlere bağlı olarak değişime uğrar.

Evrimleşen insanlığın maruz kaldığı tesirlerin değerlendirilmesinde, tezahür evreninde etken olan Logos tesirlerinin gösterdiği işte bu iki tür değişim göz önüne alınmalıdır.

Bu değişimlerin değerlendirilmeye katılması iki şekilde olur:

(a) Kozmik açıdan: Ekinokslar ve kometler aracılığıyla.

(b) Evrimsel reaksiyon açısından: Biyolojik geçmişin safhalarını gösteren eğrinin incelenmesiyle.


Şimdi, insanın evrimini sürdürdüğü tezahür evreninin koşullarını incelemeye başlıyoruz.

Daha önceki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, düzenli her etki ve tepki, evrenin eğriliği kanununa bağlı olarak, sonunda periyodik bir nitelik kazanır. Periyodik bir reaksiyon ise uzayda bir iz bırakır ve böylece stereotipleşir. O halde bir tezahür evreni, herhangi bir anda mevcut olan uzaydaki izlerin çatısıyla bir arada tutulan atom ve molekül dizisidir. Başka bir deyişle, ‘Tekil‘liğin organize tezahürleri, uzaydaki izlerin soyut kalıplarını oluşturduğu bir dizi stereotip reaksiyondan başka bir şey değildir.

Bu stereotip reaksiyonlar büyük çeşitlilik sergilerler ve orijinlerinin moduna göre ayırt edilebilirler. Bunlar, Ateşin, Formun veya Zihnin Lordları tarafından, evrimsel süreç içinde geliştirilmiş reaksiyonlardır. Bu reaksiyonların her biri, belli bir evrim sürecinde ortaya çıkan formlarla ve aktivitelerle ilgili tezahürleri yöneten bir ‘Doğa Kanunu‘na tekabül eder. Böylece aralarındaki fark belirginleşmiş olur. Ancak analitik bir zihnin ayırt etmesi mümkün olmasa da, her evrim bir öncekinin yarattıklarını değerlendirdiği için, önceki evrimin reaksiyon tiplerini de doğasında içerir. Bu reaksiyonlar bağımsız tabakalar halinde var olurlar; ki, bunların manipülasyon metotlarının bilgisi, pratik majinin temelini oluşturur.

Hatırlıyacağınız üzere, tezahür evreninin her safhası belli bir sıra dahilinde cereyan eder ve bu safhalar, sonraki yaşam dalgalarının gelişme ortamlarını hazırlarlar. Bunun sonucu olarak belli bir evrim safhasındaki bir yaşam dalgası, o safhanın yaşandığı boyutun ortamıyla koşullandırılmış olur. Bu nedenle, evrimle ve inisiyasyonla ilgili soruların cevap bulabilmesi için boyutların çok iyi anlaşılması gereklidir.

Birinci ve fiziksel boyutun kanunları beş duyu aracılığıyla algılanabilir niteliktedir. Bu kanunlar sizin ‘Doğa Bilimi‘ olarak adlandırdığınız alanın kapsamına girer. Aslında varoluşun bir boyutunu ‘doğal‘ kabul ederken, diğerlerini ‘doğaüstü‘ olarak tanımlamak da epigenezin garip sonuçlarından biri olmalı! Bilhassa cansız varlıklar söz konusu olduğunda, bu koşulların çok iyi gözlemlendiği ve anlaşıldığı söylenebilir. Ancak bilimsel düşüncenin düştüğü en büyük hata, bu kanunlar dışında başkalarının da mevcut olabileceğini göz ardı etmek olmuştur. İşte bu hata, bilimin son yüz yılını kısırlaştırmıştır. Eski düşünürler, daha az bilgili, ama daha bilge insanlardı. Bunun yanısıra bazı dinsel felsefe ekolleri de, zıt bir yaklaşımla, yaşamın fiziksel planın kanunlarından bağımsız olarak evrimini sürdürebileceğini savunurlar. Bu da bir hatadır.

Bir boyutun kuvvetleri o boyuta hakim olup, bir aşağıdaki boyut için denetleyici konumundadırlar. Bir üst boyutla temasa geçtiklerinde ise denetlenirler.

Örneğin, mantık kuralları zihnin krallığında egemendirler. Zihnin imajları, duygusal formları kontrol ederlerken, aynı zamanda da spiritüel kuvvetlerin denetimi altındadırlar.

Her boyut, bağımsız veya bir devre içinde fonksiyon gösterme özelliğine sahiptir. Ancak boyut bir devre içindeyse, yedinci boyut üzerinde arkın birleştirilerek akımın sağlanması önemlidir. Aksi taktirde açık kalan ark, ‘Sol Yol Hattı‘na kısa devre yapabilir.

Örneğin, eğitilmiş bir zihin duygu bedeninin ve duygu bedeni de fizik vasatın kontrolünü öğrenmişse, bir yarısı bilinçli veya negatif, diğer yarısı bilinçaltında veya pozitif işlev gören bir ark söz konusudur ve itici faktör daima bilinçaltıdır. Eğer bu ark yedinci boyutun Logos imajı vasıtasıyla tamamlanmazsa, türüne göre dördüncü veya beşinci boyut üzerinden, bilinçten bilinçaltına kısa devre ortaya çıkar. Bunun sunucu olarak da, pozitif veya itici nitelik taşıyan bilinçaltı denetleyici konumuna geçer.

Şimdi, bilinçaltı geçmişe ait olduğundan, geçmiş kontrolü ele almış gibi olur. Böyle bir kişi, evriminin daha önceki bir safhasına döner ve melekeleri ileri bir evrim seviyesinde olduğu halde, geri motivasyonlarla yönlendirilir.

Bu motivasyonlar ait oldukları safha açısından elverişli olmakla beraber, daha ileri bir safhanın kompleks melekelerinin kontrolünde yetersiz kalırlar. Sonuçta bu kişi, elemanı olduğu grup ruhunun dengesini bozarak, evrim için bir tehlike teşkil etmeye başlar ve bu nedenle, görevleri evrendeki kuvvetleri dengelemek olan gelişmiş Varlıklar tarafından bir şekilde ‘cezalandırılır‘. Gelişmiş melekeleri kendinden alınır ve sadece ilkel itkilerine yetecek kadar meleke ile bırakılır. İşte zarar verici, kötü niyetli ‘aptallar‘ın bir kısmı bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Boyutların iyi anlaşılabilmesi için Gezegensel Varlıklar hakkında yeterli bilgiye sahip olmak şarttır. Bildiğiniz gibi, her boyutun evrimi sırasında bir Gezegensel Varlık evrimleşmeye başlar. Bir Gezegensel Varlık’ın ‘Yüksek Ben‘i, o boyut maddesinin süptil yanını teşkil eder.

Dünyanın süptil yanı ‘eterik‘tir: Zeka taşımayan formların oluşturduğu bir boyuttur.

Her Gezegensel Varlık kendi boyutundaki yaşamın ilk örneğini teşkil eder ve o boyutun dominant tesir kaynağıdır. Evrimsel dalgalar boyunca önceki boyutların maddesi Gezegensel Varlık’ın etrafında toplanarak katmanları veya bedenleri oluşturur; ancak üstteki boyutların maddesi bu şekilde etkilenmez. Varlık’ın doğasındaki bu elementler, onun atmosferi üzerinde etken olan yüksek boyutların tesiri altındadırlar. Atmosferde yer alan bir element, Varlık’ın küresi içinde mevcut yaşamların belirli niteliklerinden daha direkt bir şekilde etkilenir.

Katı fiziksel boyuta kadar önceki tüm boyutlar bir Gezegensel Varlık’ı beslerken, üstteki boyutların elementleri onun ‘Kişisel‘liğini oluşturur. Gezegensel Varlık, fonksiyon gösterdiği boyutun Grup Ruhu olması açısından, küresinde gelişen yaşamlardan etkilenir ve kendi gezegenindeki yaşamın Grup Zihni’nin doğasını paylaşır. İşte bir Gezegensel Varlık’ın Yüksek Ben’inin, gezegen üzerinde evrimleşen yaşamlara dayandığı gerçeği çok ince ve önemli bir noktadır.

Gezegensel Varlık, kendisi için insanlığın daha büyük bir ‘Ben‘ inşa ettiği, çok büyük bir ‘Yapay Elemental‘dır.

Bir Gezegensel Varlık kendi küresi içindeki tüm evrimlerin ve aktivitelerin koşullarını tayin eder; ancak daha süptil konularda, kendisinden ileri evrim aşamasındaki Varlıklar’ın tesirleri belirleyici nitelik taşır.

Bu nedenle, Dünya’nın küresi dahilinde bir insanın evriminin maksimum noktasına (başka bir deyişle, hayvansal nitelikten en üstün insanlık aşamasına) ulaşabilmesi için, o kişinin Dünya’nın ve Dünya’nın süptil Ben’ini teşkil eden Ay’ın kuvvetleriyle birlik içinde olması gerekir. Kişinin gerekli bilinçlilik seviyesine erişebilmesi ise ancak yüksek boyutların tesirleri ile mümkündür.

Kozmik zamanlamaya göre, mevcut insan evriminin Dünya boyutundan çekilmesi yakınlaşmıştır. Dünya evriminin gelişmiş ruhları, evrimlerini Dünya ruhuyla beraber sürdürmezler. Dünya, insan nesli için değil, elementler için bir inisiyatör konumundadır. Dünya ve Ay, fiziksel bazda inisiyasyon uygularlar.

Gezegenlerle tekabül ettikleri boyutları şöyle sıralayabiliriz:

Dünya: Katı fiziksel boyut.
Ay: Eterik boyut.
Mars: İçgüdü ve tutkuların boyutu.
Venüs: Soyut duyumların boyutu.
Satürn: Somut zihnin boyutu.
Merkür: Soyut zihnin boyutu.
Jüpiter: Somut spiritüalizmin boyutu.

Güneş ise Yedinci boyut Logos’unu temsil eder.

O halde her gezegeni ait olduğu boyuta tesirlerini yayan ve o boyutu kendi vibrasyonlarına uyumlayan bir Varlık biçimi olarak düşünmek mümkündür. Her evrim, çeper yönündeki ark üzerinde bir boyuta uğradığında doğasına uygun belli faktörleri geliştirir; dönüş arkı üzerinde ise kendi etken tesiri ile paralel bir uyum içinde o boyutun koşullarına nüfuz eder. Bu nüfuz edişin derinlik kazanması, ancak boyuttaki Gezegensel Varlık’la ahenkli bir işbirliği ile mümkündür.

Gezegensel Varlıklar büyük ancak akılsız varlıklardır; bu nedenle her birine bir rehber tayin edilmiştir. Bu rehberler ilk evrim sürecine ait olan Ateşin Lordları arasından seçilir. ‘Kürelerin Baş Melekleri‘ adı verilen bu rehberler aracılığıyla boyutlar üzerindeki dominasyon garantiye alınır.

Kürelerin Baş Melekleri‘nin de inisiyatörleri vardır. Bunlar ‘isimlerin sessiz harflerini‘ bilir ve ait oldukları gezegenlerin evrimi ve yeniden yapılanmasıyla ilgilenirler.

Işın Örnekleri‘ Gezegensel Varlıklar’dan farklı olup, Kosmos’un Güneş Sistemi üzerine uyguladığı Zodyaksal tesirleri temsil ederler. Bu tesirler de kendileri için ‘Baş Melek‘ rehberler tahsis edilen Yapay Elementaller olarak yapılanmışlardır. Ancak bu ‘Işın‘lar boyutlardan daha yaşlı oldukları için, çok daha gelişmiş ve kişisellik kazanmışlardır. ‘Işın Örnekleri‘, Zihnin Lordları’dırlar.

Her ‘Işın Örneği‘nin elemental niteliği, ‘Işın‘ın tesiri altında ortaya çıkan evrim süreciyle belirlenir ve ‘Işın Örneği‘ bu evrimin ‘Grup Zihni‘ olarak tanımlanabilir.

Her evrim bir ‘Işın Örneği‘ yaratır ve evrim sürecinde etken olan Kozmik tesirlerin belirli bir niteliğini bu yolla odaklar, stereotipleştirir ve denetler.

Bu ‘Işın Örnekleri‘, meydana gelişlerine yol açan Kozmik Dalga gelip geçtikten sonra da işlevselliklerini sürdürürler. Bu nedenle, evrimin bir minyatür Kozmos oluşumu yönünde geliştiği evrende, bu ‘Işın Örnekleri‘nin sebep olduğu Kozmik tesirler etken olmaya devam ederler.

Son olarak, daha önce veya daha sonra gelişen evrimlerde ortaya çıkan diğer yaşam biçimlerinin tesirlerini göz önüne almak istiyoruz. Normal olarak, şans eseri aynı küreyi paylaşsalar bile, farklı bilinçlilik seviyelerine ait olan bu evrimler birbirleriyle temasa geçemez ve aralarında bir etkileşim meydana gelmez. Ancak bazı özel koşullarda temas gerçekleşebilir; ki bu temaslar, popüler terminolojide ‘medyumluk‘ olarak nitelendirilir.

Medyumluk iki türde olabilir:

(a) Evrimsel skalada daha aşağıda olanın algılanması;

(b) Evrimsel skalada daha yukarıda olanın algılanması.

Dünya ‘nadir‘de bulunduğu için, bu iki tür ‘görüş‘, ‘Sol Yol‘ boyunca geriye veya ‘Sağ Yol‘ üzerinden ileriye bakış şeklinde düşünülebilir. Gözün görüş menzili oranında ileriyi görebilmek mümkündür; bu ise ruhun ilerlemesine yardımcı olur; çünkü göz nereye bakarsa, ayak o yöne döner.

Fiziksel boyut üzerindeki varlıklar, daha süptil bir boyutun evrimsel niteliklerini iyice kavramadan önce o boyutun içeriğine nüfuz edemezler.

Fiziksel boyutun inisiyatörleri, yedinci boyutu mükemmel derecede idrak etmiş olan varlıklardır. İnisiyatörler daima boyutun çapı boyunca fonksiyon gösterirler. Buna göre yedinci, birinci üzerinde inisiyasyon uygular. Bu nedenle, Dünya üzerindeki insan, ikinci boyutun ‘Doğa Kuvvetleri‘ne, üçüncü boyutun ‘Azizler‘ine, dördüncü boyutun ‘Üstatlar‘ına, beşinci boyutun ‘Melekler‘ine, altıncı boyutun ‘Baş Melekler‘ine veya yedinci boyutun ‘Mesihler‘ine değil, doğrudan Logos’ un kendisine tapınır. Onun ‘İlahi Kıvılcımı‘ ile yaşamını sürdürür.

Her şey bu hiyerarşik yapı içinde Kozmos’un bilinçliliğine yükselmeye çalışır. Ancak tezahür evreninin hiç bir boyutunda duraklama veya evrimin sonuçlandırılması mümkün değildir; çünkü tezahür sonsuz bir olgudur.

Logos’un inisiyasyonu sadece birinci boyut üzerinde uygulanır. Bu inisiyasyon merkez yönündeki arktan, çeper yönündeki arka geçişi temsil eder ve ‘İçerideki Tanrı‘ olarak tanımlanan ve ‘Yaradan‘la birleşmek üzere evrimleşen ‘İlahi Kıvılcım‘ı uyandırır.

İnsan, çeper yönündeki ark üzerinde boyutlar boyunca ilerlerken, Logos’a değil de, hiyerarşi dahilinde kendisinden yukarıda olan Varlıklar’a yönelir. Merkez yönündeki ark üzerinde ise, boyutun çapı boyunca kendi Tanrı’larına bakar. Bu Tanrılar, materyalizasyonu terketme sürecini yaşayan gelişmiş Varlıklar’dır.

Bilindiği gibi çok tanrılılık ilkel dinlerde görülür. Tek tanrılılık maddeselliğin ‘nadir‘ini ve merkez arkından çeper arkına geçişi temsil eder. Bu geçişi ilk başaran Yahudiler, insanlar arasında en materyalist olanlardır.

Çeper yönündeki ark üzerinde gelişen dinler çok tanrılı değildir; çünkü ‘nadir‘den geçildiği için bu evrimin varlıkları ‘Tek Tanrı‘yı bilirler. Yine de mevcut hiyerarşiye sadık kalırlar; çünkü maddenin peçesiyle maskelenmediği taktirde bu ‘Işık‘, varlık için katlanılmaz olurdu.

Bu nedenle, bilinçliliğin beynin kalıplarından kurtulduğu daha süptil boyutlarda, hiçbir zaman ‘Yaratıcı‘ya doğrudan yaklaşmamız mümkün değildir. Daima yaratıcı gücü bir boyuttan diğerine ileten ve ayarlayan aracılar söz konusudur. Bu aracılar arasında en ileri aşamada olan, bizim evrimimizin Grup Zihni veya ‘Işın Örneği‘dir.

Farkedeceğiniz gibi, bu öğretilerle ‘Caduceus*‘un sembolizmi arasında bir benzerlik mevcuttur. Burada anlatılan mekanizmada da en alt nokta ile ‘Tepe‘ noktası arasında direkt bir hat ve her boyutu bir yandan diğerine dönerek saran hatlar söz konusudur. Bu hatlar iki yönde hareket eden yaşam dalgalarına tekabül eder. Boyutlar boyunca aşağı yönde ilerleyen yaşam dalgası, belli bir boyut üzerindeki varoluşun süptil niteliğinin bilincine vardığında, yukarı yöndeki dalga da onun farkındalığını kazanır ve evrimine katkıda bulunur.

Her evrime nezaret eden ‘Işın Örneği‘ bir Zihnin Lordu’dur. ‘Işın Örneği‘ üçüncü evrimin ürünü olduğu için doğasında önceki evrimlerin özelliklerini içerir. Bir evrimin ‘Mesih‘i sayılan ‘Işın Örneği‘nin evrim aşamasından dolayı, asal sembol ‘üç‘ rakamıdır; ancak ‘dört‘ nihai semboldür. ‘Trinitre‘ temeli, ‘Dörtlülük‘ ise tamamlanışı temsil eder.

Daima hatırlamanız gereken nokta şudur: Tezahürle ilgili hiçbir olguyu statik terimlerle izah etmeye çalışmayın; çünkü her şey kinetiktir.


*Caduceus: Eski Yunan Tanrısı ‘Hermes‘in çift kanatlı ve iki yılan sarılı değneği şeklinde betimlenen tıp biliminin sembolü.



sonraki sayfa