Günah veya ceza nosyonu yerine, dürüstlük, kişisel ve toplumsal sorumluluk anlayışı
Yeryüzündeki yaşamın bütün olduğu çağlarda, kimse bilge kişilere fazlaca dikkat etmezdi. Onlar ‘görev’lerini yerine getirdiklerinin farkında olmadan doğru ve dürüsttüler. Birbirlerini sevdiler, ama bunun ‘komşunu sev’ etiği olduğunu düşünmediler. Kimseyi aldatmadılar, ama böylece ‘güvenilecek adam’ olduklarını bilmediler. Sözlerinin eriydiler, ama böylece ‘inançlı adam’ oldukları akıllarına bile gelmedi. Özgürce, alarak ve vererek, beraber yaşadılar ve ‘cömert’ olduklarını hissetmediler. Bu yüzden onların eylemleri kurgu ürünü değildi. Onlar hiç bir tarih yaratmadılar.[38]
Chuang Tzu’nun eski Çin toplumunu tanımlayışı biraz ütopik görünebilir, ancak bu ortak kabul gören tarihsel bir görüştür. Büyük Çin mistikleri, tekrar ve tekrar, her şeyin (insanlar dahil) Tao’yu takip ettiği eski günlere değinirler. Bizim şanssızlığımız olmalı ki, insanlar bu dansı unuttular. İşte bu yüzden, Lao Tzu ve diğerleri bizleri tekrar aynı kulvara döndürmeye uğraştılar. Tuhaf olan şu ki, söyledikleri öyle çok da şaşırtıcı, sarsıcı şeyler değildi. Aslında hepsi, sağduyunun alanı içinde, çoğunlukla farkında olmadan değip geçtiğimiz bilgilerdi.
Lao Tzu’ya göre en yüce erdem şudur: “Doğurmak ve beslemek, sahip olmak ama sahiplenmemek, eylemlerde beklentisiz olmak ve yönetmeye çalışmamak.”[39] Taoculuğa göre, toplumlarda ‘kontrol’ olgusuna çok önem verilir, ama bu bir hatadır. Aslında çoğumuz için işleri karıştıran kontrol etme çabasından başka bir şey değildir.
Eski bir Zen koanında şu soru sorulur: “Köpek Buda niteliği taşır mı?” Yanıt, şüphesiz, ‘evet’tir. D.T.Suzuki, ‘Zen and Parapsychology’de şöyle yazar:
“Bir köpeği izleyelim ve yemeğini nasıl iştahla yediğine bakalım. Acıktığında, yiyecek kokusu alırsa, hemen oraya gider ve anında yemeği silip süpürür. Yemeği bittiğinde de oradan uzaklaşır. Bir ‘teşekkür ederim’ söz konusu değildir. Doğal hakkını kullanmıştır, ne eksik ne de fazla ve bundan öte bir kaygısı yoktur, ne kendisi ne de çevresinde tüm dünya hakkında. ‘O’ mükemmeldir. Günah fikri, ister entellektüel, ahlaksal veya ruhsal bazda olsun, varlığı üzerinde gereksiz bir leke gibidir. O doğrudan Tanrı’dan gelir. ‘Ben tek başıma yeryüzündeki en onurlu varlığım.’ diyebilir. Ama gerçekte, böylesine ‘ego-merkezli’ bir ifadeye gereksinim duymaz. Onun için havlamak ve cennet bahçesinden yeni çıkmış olan bu masum yaratığa zarar vermeye meyilli, günah-kaygılı insanlardan kaçıp uzaklaşmak yeterlidir.” [40]
İşte böyle olamamak, evreni dengeden uzaklaştırır ve Taoculuk için günah kavramına en yaklaşan hal budur. Eğer insanlar böyle davransalardı, yani içlerinden geldiğince doğal olarak, kurallara göre davrananların kıyasla çok daha sosyal ve medeni olurlardı.[41] Lieh Tzu’ya göre buradaki mantık, burnun koklamak istediğini koklamasına, gözün görmek istediğini görmesine, ağzın söylemek istediğini söylemesine, bedenin ihtiyaç duyduğu konfora sahip olmasına ve zihnin dilediğince düşünmesine izin vermektir. Örneğin, eğer kulak müzik dinlemek istiyorsa, onu bundan yoksun bırakmak, işitme duygusunu sınırlamak demektir.
Lieh Tzu, daha sonra, bedensel anatominin herhangi bir bölgesinin gereksinimleri engellendiğinde nasıl sorunlar yaşanabileceğini anlatır. Konferans, onun şu cümleleriyle son bulur: “Diktatörler ve zalimler bizi böylesine engeller. Onları başımızdan defedelim ve mutlu bir şekilde ölümü bekleyelim.”[42]
Şimdi, bu çoğumuza anarşi gibi gelebilir. Oysa burada anlatılan, günümüzde rastlanan, örneğin neo-nazi gruplarına atfedilen türden, bir anarşi değil, ama anarşinin tarih boyunca hedeflediği bir sistemdir: Kişisel yaşamlarımız üzerinde söz sahibi olan, genellikle engelleyici, can sıkıcı ve çürümüş ögeler taşıyan bir yönetimin olmadığı huzurlu bir toplum. Lao Tzu şöyle der: “Siz ne kadar kısıtlayıcıysanız, insanlar o ölçüde erdemsiz olacaktır. Bu nedenle üstat der ki: Kanunları bırakın, insanlar dürüst olacaktır.” [43] Gerçekte de, tarih şunu göstermiştir ki, yasakların çoğalması suçu teşvik eder, hem de hayal edilebilmesi bile zor en korkunç suçları!
Tao’nun ışığında görüldüğü şekliyle iyi-kötü kavramlarının Batılı zihinlerce anlaşılması hemen hemen imkansızdır, çünkü temelde Taocu için iyi-kötü olgusu bir problem teşkil etmez. Iyi ve kötü bir ve aynıdır. Lao Tzu, “Tao taraf tutmaz.” der ve devam eder, “O hem iyiyi, hem de kötüyü yaratandır. Üstat da taraf tutmaz, o azizleri de, günahkarları da kucaklar.”[44] Taoculukta insanlığın karanlık yanının da yeri vardır, ki bu dünya dinleri arasında pek rastlanmıyan bir durumdur. Günümüzde bile, eğer çok ‘iyi’ veya çok sorumlu bir tavır sergiliyorsanız, Çinliler sizin ‘rahatsız’ olduğunuzu düşüneceklerdir. Hatalar, kargaşa, hatta belli ölçüde şiddet Çinliler arasında genellikle pek yadırganmaz. Bu yüzden, kızınız veya oğlunuz ‘fazla iyi’ davranmıyorsa, endişelenek bir şey yok demektir! Bir anne ne yapsın?
kutsallık ve bilgelikten vazgeç,
insanlar yüz kat daha mutlu olacaktır.
ahlak ve adaletten vazgeç,
insanlar doğru davranacaktır.
para ve kar kaygısından vazgeç,
hırsızlar kalmayacaktır. [45]
Taoculuk hoşgörünün zirvesinde bir öğretidir ve bu niteliği, Tao’yu derinden anlamakla alakalıdır: zayıf güçlüyü fetheder, kaba kuvvetle karşılaştığında yoldan çekil, olana ve gidene izin ver… Tao kesinlikle kin tutmaz veya sizden uzaklaşmaz. İnsanlığın Tao’yu takip etmesini istemenin ardında yatan neden, evrenin dengesini korumak değildir. Evren umursamaz bile! Ve bize rağmen, denge korunacaktır.
Tao evrenin merkezidir, iyi insanın hazinesi, kötü insanın sığınağıdır. Ve bir hata yaptığınızda, affedilirsiniz. Bu yüzden herkes Tao’yu sever.[46]