Kapsayıcıdır, zorlayıcı değil
Budizm ve Taoculuk arasındaki ideolojik farklılıkların en büyüğü, misyonlara ve dine yeni katılanlara karşı takındıkları tavırda yatar. Budizm’in gezegendeki en büyük üç dinden biri olmasının nedenlerinden biri, tarih boyu süren agresif dini yayma çabalarıdır. Taocu bunu bir çeşit zorlama olarak görür ve buna yeltenmez bile. Taocu’ya göre Tao, tek başına gücünü ve varlığını duyarlı bir insana hissettirmeye yetkindir. İnsanları dine çekmek adına vaaz vermek fikri, Taoculuğun en temel öğretilerine aykırı düşer. Tao Te Ching şöyle der:
Üstat eylemdedir, bir şey yapmadan,
öğretir, çabalamadan.
olanın gelişine izin verir,
kaybolanın ise gidişine.
sahiptir ama sahiplenmez,
çalışır, ama beklentisizce.
işi tamamlandığında, unutur,
bu yüzden zamansızdır edimleri.[55]
Parrinder’a göre “Çinliler için Konfüçyusculuk ve Taoculuk, ulusal kültürün mükemmel-ötesi tezahürleridir ve dine katılım, üyelik ve bireysel sadakat çağrılarında bulunan birer dinsel inanç sistemi olarak değerlendirilmemelidir.”[56]*
*Burada Parrinder’in Konfüçyusculuğun zorlayıcı olmadığı yönündeki yorumuna katılmadığımı söylemeliyim; bilhassa ilk dönemlerde, Konfüçyus taraftarları herkesi bu yasal sisteme uymaya çağırır ve aksi taktirde zor kullanılacağı yönünde onları uyarırlardı.
Ne Lao Tzu, ne de Chuang Tzu ‘yeni koyunlar’ peşinden koşmaktan söz eder. Tam aksine, ‘koyunlar’ın ‘yol‘u aradığından ve giderken akıllarının geldiklerinden daha az karışık olduğundan bahsederler. Taoculuğun ilk döneminde, ‘yol‘a yeni kişilerin katılıp katılmaması fazlaca önemsenmemiştir, çünkü kişilerin peşinden koşduğu taktirde Taoculuğun Taoculuk olarak kalması mümkün olamazdı – ki daha sonraları Taoculuğun Ch’an veya Zen gibi okullara metamorfozu söz konusudur.