Ölüm, doğum, gelişme ve yenilenme döngülerine saygı
Ölüm olgusunu, Batı toplumlarında algılandığı biçimiyle yaşamın sonu olarak değil de, yaşamın çeşitli evrelerinden biri olarak değerlendirmek, yeryüzü-kökenli ve yerel ruhsal geleneklerin ortak anlayışıdır. Bu konuda Taoculuk da farklı değildir. Taocu için değişim ve oluşumların sonsuz döngüsü içinde, Yin’in bir ucu Yang, Yang’ın bir ucu Yin’dir. Biz Batılılar her şeyden çok ölümden korkarız, çünkü bizim için ölüm bir sondur. Oysa Taoculuk ve diğer yerel geleneklere göre, “Ölüm varoluşun bir veçhesidir, tıpkı yaşam gibi. Ölmek, bir varoluş formunu bir diğeriyle takas etmektir sadece.”[25] Tıpkı Yang’ınYin’e ve Yin’in Yang’a dönüşümü gibi… Chuang Tzu’nun yazdığı gibi, “Yaşam ve ölüm ‘bir’dir.”[26]
Din bilgini N.J. Girardot’un eski Taoculukta kaosun niteliği üzerine çeşitli düşünceleri vardır. Ölüme dair şunları yazar:
“Çocukluk veya ölüm koşullarına dönüş, kaos koşullarına kozmik bir dönüş yapmakla benzeşir. İnsan yaşamı dört büyük değişim veya transformasyon evresinden geçer: çocukluk, gençlik, yaşlılık ve ölüm. Fakat bu planda, çocukluk ve ölüm sembolik olarak eşdeğerdir. Tao’nun kozmik yaşam perspektifiyle bakıldığında, ölüm çocukluk koşullarına dönüştür, ki uyumun en üst seviyesinde, kişinin enerjileri yoğunlaşmış, istekleri yeniden bütünlenmiştir.” Ölüm, başlangıç noktasına geri dönüştür. Bir kişi öldüğünde, onun “dinlenmeye çekildiği ve tekrar en üst noktaya yükseldiği” söylenir.[27]
Bu noktada, yeryüzü-kökenli dinlerde sıkca rastlanan başka bir kavramla karşılaşıyoruz: reenkarnasyon. Ancak popülaritesi yükselişte olan Budizm’den farklı olarak, Taoculuk reenkarnasyonu bir trajedi olarak değil, Tao’un, veya olanın doğasının, bir diğer sembolü olarak görür. Bir kaçış aranmaz, çünkü Tao’nun yolu, sürekli bir yaşam ve (Tao ile uyum içinde yaşandığında) süregen bir mutluluk vaadeder. Tıpkı Budizm gibi Taoculuk da kişiliğin varoluş süreci konusunda net değildir, ama Raymond Van Over’in söyledikleri bir fikir verecektir: “Ölüm ve doğum sadece bir transformasyon olarak görülmelidir. Sonsuz yaratılış alemi tek bir türdür, her şey arasında bir akrabalık vardır. ‘Büyük Saflık’ ile özde birliğini kuran kişi, formsuzluğun krallığında yol alır. O ki, özdekini kirletmez, cesaretini kötüye kullanmaz. Ruh, tüm evrenin yaşayan bir parçasıdır ve her şeyin net olarak bilindiği bir alanda bulunur.”[28]
Böyle bir perspektifle, kişi evrendeki gerçek konumunun farkına varır: Küçük bir parça, ama aynı zamanda bütünle ‘bir’… Taocu, Batılı biri gibi insanı yaratılışın merkezine yerleştirmek yerine, insanın yaratılışın bir parçası olarak yerini araştırır. Lao Tzu şöyle der: “Eğer güçlü kadın ve erkekler kendilerini Tao’da merkezleyebilirlerse, tüm dünya doğal ritmi içinde, kendiliğinden değişip dönüşecektir.[29]