Zaman Bizi Nasıl Etkiler?

Şimdi, birisi şöyle sorabilir, ‘Güneş enerjisi bizi nasıl etkiler?’ Batı ülkelerinde, zaman denilen ölçümün algılanış şekline bağlı olarak ortaya çıkan yaygın düşünce, güneşin etkisinin varlıkları kontrol altında tutmaya yönelik olduğu şeklindedir.

Zamana ilişkin endişe çok zaman alır ve adeta zamanı ‘esnetir’. Başka bir ifadeyle, belli bir durumda zamanın yeterli olmadığına dair taşınan endişe başlı başına zamanın emekleme derecesinde yavaşlamasına yol açan bir faktördür. Bu endişe, varlığınız her safhasında etken olur. Sabah kalkarsınız ve ilk iş olarak saatin kaç olduğunu bilmek istersiniz. Yaşamınız çalar saate bağlı olarak kurgulanır.

Düşünce sisteminizin yapay olarak (veya size göre gerçekçi nedenlerle) zamanın denetimine bırakılan mekanizmalarını hele bir gözünüzün önüne getirin. Yemek yemeye ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Ne kadar uyuyorsunuz? Egzersiz, iş veya eğlence için ayırdığınız süre ne kadar? Hangi günlerde sinemaya gidersiniz veya trafik yoğunluğundan kaçınmak için hangi saatlerde yola çıkmayı tercih edersiniz? Yaşamınızı yönlendiren bu zaman olgusu, sadece sizi değil, yolları sizinkiyle kesiSen, aynı göreli ölçüm kapsamındaki pek çok varlığı da etkilemektedir.

Örneğin, garip tesirler altında olmadığınızı varsayarsak, bir arkadaşınıza telefon etmek için sabahın üçünü seçmeyeceğiniz açıktır. Oysa yapay zaman sınırlamalarına bağlı olmasaydınız, gerek duyduğunuz taktirde, onu aramak için zamanın uygun olup olmadığını düşünmezdiniz bile. Diyelim ki saat 00.15’de arkadaşınızın bir çeşit tehlike içinde olduğunu hissettiniz. Ama zamanın ‘uygun’ olmadığını düşünüp, istediğiniz halde onu aramadınız. Hisleriniz sizi yanıltmadıysa, sonuç hem siz, hem de arkadaşınız için oldukça üzücü olabilir.

Eğer kişi zaman olgusunun yapay tesirinden özgür olmayı başarırsa, içsel saati onun için en doğru zamanlamayı temin edecektir. Başka bir ifadeyle, belli güçler devreye girerek kişinin ‘gerçek program’ının daha belirgin bir şekilde hissedilmesine olanak verecektir. Herkesin içinde çok daha hassas bir saat gizlidir ve kendi mekanizmasında işlemesine izin verildiği taktirde bu saat, kişi için en uygun yaşamsal düzeni kurgulayacaktır.

Bir çeşit ‘deneysel tatil’ için bir iki gününüzü ayırmayı kabul ettiğinizi varsayalım. Size şöyle bir deney öneriyorum: Bu ‘tatil’ dönemi süresince kendinizi serbest bırakın ve yaşamınızın kendi doğal akışı içinde sürmesine izin verin. Yani içsel mekanizmanızın yönlendirmesine kulak verin. Bu tür bir senaryonun işlemesi için, kişinin ‘normal, zamana ayarlı, programlı hareketlerini’ denetlemesi gerekecektir. Bunu sağlamanın bir yolu, hiçbir şey planlamadan sadece oturmak ve zaman endiSesi taşımadan, akla gelecek ilk şeyi uygulamaya karar vermektir. Buna bağlı olarak tercihiniz, uyumak, yürüyüşe çıkmak veya bir müzik aleti çalmak olabilir. Bu alıştırmayı bir süre tekrarlarsanız, belli aktivitelerin ön plana çıktığını, bazılarının ise aklınıza bile gelmediğini gözlemleyeceksiniz.

Hiç bir koşulda tercihlerinizi yargılamaya kalkmayın. İlk bakışta değersiz veya saçma da görünse, her çeşit düşünceye veya aktiviteye açık olun. Sonra da, bu deneyin sizi tembel veya verimsiz kıldığı fikrini zihninizden çıkarın. Ne demek istediğimi anlıyor musun?

‘Evet’

Peki bu deneyin kişiye ne kazandıracağını düşünüyorsun?

‘Olanla hareket etmeyi öğrenmek için gerçek bir başlangıç.’

Başka?

‘Sanırım bu sayede insan gerçekten yapmak istediği şeyleri keşfeder ve farkında olmasa bile, kendisi için en yararlı aktiviteleri deneyler.’

Aslında burada düşünce sisteminizi sınırlayan zaman zincirinin gevşetilmesi söz konusudur.

Bir zaman sınırlamasının baskısını hissettiğinde ne olur?

‘Kendimi aşırı bir stres altında ve gereğinden fazla bir planlama çabası içinde bulurum. Örneğin, işin niteliği bana ne kadar ilginç gelse de, bir gazeteci olmak herhalde beni öldürürdü. Eğer devamlı zamansal hedefler içeren bir yaşam sürseydim, sanırım strese dayanamazdım.

Böyle bir durumda söz konusu her an, ‘şimdi’nin dışında, ‘sahte ben’in ürünü ve daima hareketi öngören bir an olacaktır.

Şimdi, ben zamanın baskısının yarattığı durumun tamamen yanlış veya yararsız olduğunu söylemek istemiyorum. Zaman nosyonu bizim için başlıbaşına bir öğretim vasatı oluşturur. Belli bir zamanı yaşayan zaman/mekan evrenlerinin yanısıra bu olgunun dışında kalan farklı yaşam boyutları da mevcuttur.

Zaman içinde bir olay düşünelim. Diyelim ki, önümüzdeki Cumartesi günü için bir toplantı planlıyorsun ve bunun için hazırlık yapman gerekli. Toplantı saat 11.00’de başlıyacak ve pek çok kişinin katılması bekleniyor.

Şimdi, bu durum seni nasıl etkiliyor?

‘Hazırlık sürecini düşünmek beni son derece bunaltıyor.’

O halde şimdi bir gelecek an’ını yaşıyorsun.

‘Evet.’

Bu durumda, bu an’a ilişkin aktivitenin her noktasına gelecekten bir tesir yansıtmış oluyorsun. Yani, adeta şimdi ve gelecek arasında bir yerde sıkışmış gibisin. Oysa an’dan uzaklaşman, sahip olduğun ‘an’ enerjisinin bir kısmını yitirmene yol açar. Hele bir de ‘şimdi’ ile ‘sonra’ arasında başka bir olayı daha programına dahil etmen gerekirse, çok daha fazla enerjiyi daha planlama aşamasında harcayabileceğin kesin. Öyleyse, şimdi yerine gelecekte yaşamanın sonucu, yaşama stresi davet etmek oluyor, öyle değil mi?

‘Çarşamba ve Perşembe günleri çok işim var. Bu nedenle Cumartesi günü için hazırlanmaya dün akşamdan başladım.’

Kişi zihnini bu tür şeylerle doldurduğu taktirde, salt yaşamaya ilişkin normal, günlük meseleler bile sorun olmaya başlar. ‘Zaman çizelgesi’nin aşırı derecede yüklenmesi sonucunda, yapay zaman olgusunun yarattığı yapay stres, kişiyi çok geçmeden gergin ve verimsiz bir yaşama sürükler. Hiç bunu düşündün mü?

‘Çok sık düşündüm ve zamanın baskısı benim için eskisi kadar büyük bir sorun teşkil etmiyor.’

Peki zamanla bağını gevşetmeyi nasıl başarabildin?

‘Birisi bana an’da kalmaya çalışmamı önerdi…’

O halde, zamanın, an’a ilişkin konsantrasyonu bozmaya ve kişiyi yetersiz hissettirmeye yönelik tesirini farketmeye başlamış olmalısın. Daha önce de söylendiği gibi, gelecek şimdi’ den daha hızlı, geçmiş ise daha yavaştır. Bulunduğunuz boyutta, siz hem geçmiş, hem de gelecek ile temas halinde olma durumundasınız. Daha yüksek bir zeka boyutunda ise, bu iki zaman dilimi çok farklı idrak edilir ve değerlendirilir.

Eğer kişi zoraki bir geleceği yaşıyorsa, nasıl olacağını bilmediği halde şimdi’den daha hızlı gitmeye çabalıyor demektir. Geleceği, şimdi’ye merkezlenip anlamak yerine, çözmeye kalkışmak veya bilgisini taşımadan geleceği yaşamaya çalışmak, kişinin sağlığına zarar verir. Kendinizi gelecekteki bir olay içinde düşünmeniz, o olayın içereceği olası sorunlar için şimdi bir çözümünüz yoksa hiç bir yarar getirmez. Geleceğe ilişkin olumlu veya olumsuz beklentiler, kişiyi daima duygusal sıkıntılara sürükleyecektir.

Bu noktada, olası zaman kavramı ile geleceği ifade etmesi bakımından, olası realiteler kavramını bağdaştırmak istiyorum.

Gerçekte birbirinin aynı iki şeyden bahsediyor olacağım. Olası realite ve olası zaman kavramları, sadece sizin bakış noktanızda, yani enerji veya bilgiyi çektiğiniz pencerede farklılık gösterir. Çok boyutlu realiteyi görebilen bir kişiyle, sabit bir odağa sıkışmış bir bakış açısına sahip olan kişinin zamanı algılayışı birbirinden farklı olacaktır. Başka bir deyişle her varlık, çok boyutlu zaman nosyonunu idrak derecesine bağlı olarak, farklı bir olası realiteye odaklanacaktır.

Aslında bu kavramın öyle kolayca anlaşılacağını sanmıyorum. Senin ve ailenin kısa bir süre önce yaşadıklarınızı gözden geçirmek belki bu konunun kavranmasına yardımcı olabilir. Geçen Cuma günü John ile ilişkinizde bir değişim yaşandı ve yollarınızı ayırmaya karar verdiniz. Bu kararınızla birlikte dışarıya yansıttığınız enerji alanında bir değişim meydana geldi ve çocuklarınız da bunu algıladı. Önce en küçükleri Danielle, bir tiyatro salonunda ve gözleri açıkken, John’u başka bir olası zamanda saçı ve sakalı bembeyaz olarak gördü. Bundan kısa bir zaman önce ise, John’un keskin hatlara sahip, daha genç ve farklı bir kişilikte, ama bilinmeyen bir realiteye ait bir kişi olarak göründüğü bir vizyon almıştı.

Bu arada Mia bir restoranda otururken, seni yüzün saramış, negatif enerji yüklü ve çevrene hakaretler yağdırırken imgeledi. Panik içinde sana telefon etmeye çalıştı, ama bir türlü seninle konuşmayı başaramadı. Sana ulaşmaya çabalarken, bir yandan da arkadaşlarıyla bu konuda tartışıyordu. Sonra seninle ilgili farklı bir vizyon gördü, neydi bu ?

‘Beni evde firuze renkli şık bir elbise içinde, gülümser bir yüzle ve gözlerim pırıldayarak en sevdiğim sandalyede otururken gördü.’

Sonra ne oldu?

‘Mia ve arkadaşları benim beyaz bir ışıkla çevrelendiğimi imgelediler. Başıma bir kaza veya başka korkunç bir şey gelmiş olmasından endişeleniyorlardı.’

O gece oğlun Johnny, nedenini kendisinin bile bilmediği şiddetli bir korkuya kapıldı, doğru mu?

‘Aynen öyle.’

Tuhaf bir rastlantı gibi görünen bu durum, aslında olası zaman kavramıyla açıklanabilir, öyle değil mi? Farkındaysan biz bunları yazarken benzer başka bir olay daha yaşandı.

(Az önce Seth başka bir olası realitenin bilgisini verdi ve bir süre sonra yazmaya devam ettik.)

Tekrar yazmaya dönmemizden önce Danielle ve Johnny, üç dakika arayla devam ettikleri farklı okullardan arayıp hasta olduklarını ve eve gelmek istediklerini söylediler. İkisinin de şikayetleri birbirinin aynıydı. Aradan fazla bir süre geçmemişti ki, Mia da eve döndü ve kendini iyi hissetmediğini söyledi. Şimdi, bu nasıl olabilir?

Bilinçlilik aynı anda çok sayıda boyutta deneyimlenebilir. Eğer iki kişinin bilinçliliği aynı zaman boyutunda yer alıyorsa, ki bu sizin zamanınızdan farklı olabilir, ikisi arasında o boyutta bir iletişim veya bağıntı gerçekleşir. Buna, aynı reaksiyonlara veya aynı düşünce moduna kurgulanmak da diyebilirsiniz. İşte bu olayda zaman, çocuklarınızı aynı şekilde etkilemiştir. Oysa zamanın sizin üzerindeki tesiri tamamen farklı olabilir.

Aslında zamanın tüm modları herkese açıktır, ama tercihi bireyin bilinci yapar. Kısacası, bu durumda çocuklarınızın saatleri aynı zamanı göstermiştir. Bu kadarı anlaşıldı mı?

‘Evet. Aslında dün akşam John ve ben, tüm sıkıntıların nedeni olan sorunu aramızda çözümlemiştik. Bugün ikimiz de çok mutluyduk. Ancak çocukların hepsi bugün rahatsızlandı; çünkü onların zamanı bizimkinden farklıydı ve iyi yönde yaşadığımız değişim henüz onların bilinçlerine ulaşmamıştı.’

Bu arada bilmek hoşuna gidecektir ki, çocuklarınız önceleri kesinlikle karşı oldukları nispeten yeni bir şifa yöntemini denemeye karar verdiler.

Senin ailen pek çok yaşamlar boyunca bağıntılı deneyimler yaşadı ve bundan sonra da sorunları çözmeyi başararak güçlenecektir. Bu durum, aranızdaki olağandışı gibi görünen güçlü telepatik bağlantıyı açıklayacaktır sanırım. Aslında bu tür şeyler varlıkların yaşamında sürekli olagelir; ancak kişi gerekli farkındalığa ulaşmadıkça, olanların bilincine varamaz. Ego, kendini ispat çabasını ‘mantık’ aracılığıyla sürdürür. Burada mantık kelimesi, ‘sınırlılık’ nosyonunu ima etmektedir. Yaşamınızda daima ‘ispatlı mantık’ kavramına sarılmak yerine, farklı zaman realiteleri olasılığına açık olmanız, bireysel gelişiminiz açısından çok gereklidir. Sizin bakış açınızdan bu realiteler, zaman içinde sabit bir odak izlenimi verirler. Aslında zamanın olmadığı farklı olası zamanları yaşıyan olası evrenler olduğu gibi, belli bir olası zaman fazında sabitleşmiş realiteler de mevcuttur. Sonuçta her olası yol bir zaman olgusunu çağrıştırır ve bu çağrışımın bilinçliliğinizdeki yansıması, sizin gerçekliğinizdeki zaman kavramını yaratır. Anlıyabiliyor musun?

‘Evet.’

Çocukların yaşadığı örnekte olduğu gibi, eğer sabit bir zamana odaklanırsanız, çevrenizdeki her şey de bu odağa göreli olarak değişir. Örneğin, tanıdığın birinin, seni ilgilendiren bazı konularda fikrini neden aniden değiştirdiğini hiç merak ettiğin mi? Belki de sen, onun hakkındaki düşüncelerini değiştirdin veya bir şekilde düşünsel bağlarını gevşeterek onun fikirlerini değiştirmesine izin verdin. Bunu anlıyor musun?

‘Evet.’

Bu arada kitabın yazımında bir iki ay kadar ara vermek durumunda kaldık.

Şimdi, farkındaysan, ara vermeden önceki son paragrafımızda anlatılanlara paralel bir şekilde, zamanda bir değişimin düşünsel bir değişime yol açtığı bir deneyim yaşadın. Neden bahsettiğimi anlıyor musun?

‘Hayır.’

Tatilinizi programlama aşamasında görüştüğünüz bayanı hatırlıyor musun?

‘Evet.’

Sence onunla konuşurken ne oldu?

‘Planladığımız bir yolculukla ilgili olarak bir seyahat acentasına uğramıştık. Sorumlu bayan, bizi son derece soğuk ve kaba bir şekilde karşıladı. Konuşmanın ortasında bir noktada ise ruh hali birdenbire değişti. Sanki o huysuz bayan gitmiş, yerine sevimli, ilgili başka biri gelmişti.’

(Seth koltuğunda hızla sallanıyor ve istediğinde koltuğun yerini ustaca değiştiriyordu. Bu konuda şakalaşmayı da ihmal etmedi: ‘Bir süredir sizin zamanınızın dışında olmam, pratiğimi yitirdiğim anlamına gelmez, öyle değil mi?’)

Peki, o bayanı değiştiren neydi?

‘Bilmiyorum.’

Onun bulunduğu noktadan görmeye çalışırsak, kendi kişisel ilişkilerinden kaynaklanan bir sıkıntının kızgınlığını yaşadığını ve bu nedenle de, adeta size bir lütufta bulunuyormuş gibi hizmetini sunduğunu söyleyebiliriz. Kısa bir süre içinde sen ve John, bu karmaşık yolculukta yardımcı olması için evrenin sizi neden böyle bir insanla karşı karşıya getirdiğini düşünmeye başlamıştınız. Ama ancak bir iki cümle sarfedilmişti ki, bayan 180 derece değişti ve son derece ilgili ve arkadaşca davranmaya başladı. Sanki çift kişiliği vardı ve siz ikinci yarısıyla konuşmaya başlamıştınız. Öylesine sevimli olmuştu ki, oldukça uzun bir süre birbirinize salt dostluğa ilişkin sözler sarfettiniz.

Öyle görünüyor ki o bayan, farklı bir ‘zaman kiSiliği’nin farkındalığını yaSadı. Çok fazla detaya inmeden, bu yeni kiSilik, ilk karSılaStığınızda bayanın içinde bulunduğundan daha hızlı bir zaman vibrasyonuna sahipti diyebiliriz.

(Dikte sırasında bir an ‘koptuğumu’ hissettim. Seth’ten özür dileyerek, cümlenin son bir kaç kelimesini tekrarlamasını istedim. Aslında kelimeleri duymuştum, ama yazmak istediğimde hiçbir şey hatırlamadığımı farkettim. Adeta zihnim birdenbire boşalmıştı.)

Sanırım bu yaşadığın, zaman hakkında konuştuklarımıza bir örnek teşkil edebilir, öyle değil mi?

‘Siz konuşurken farklı bir zaman boyutuna mı kaydım?’

Evet, aynen öyle. Ve seyahat acentasındaki bayanın yaşadığı da aynı şeydi.

Eğer bir kişi vibrasyonunu, örneğin, İsa boyutu seviyesine yükseltmeyi başarırsa, çevresinde aşağı yukarı 6 metre yarıçaplı küre içinde bulunan diğer insanlar da aynı frekansa yükselirler. İşte yukarıdaki iki örnekte söz konusu olan, pek çok ustanın öğretisinde de önemle vurgulanan bu tür bir vibrasyonel etkileşimdi. Bunu anlıyor musun?

‘Hayır. Oldukça şaşırtıcı bir bilgi.’

Halen öğrenmekte olduğun üzere, ‘uyum’ yüksek boyutlara veya planlara yayılır ve bu boyutların devreye girmesi ise aşağı boyutların oyununu bozar. Kadim zamanlardan beri pek çok öğreti, bu fenomeni açıklama çabası içinde olmuştur. Bazıları bunu ‘pozitif düşünce’ kanunu olarak tanımlar. Sizin bir arkadaşınız şöyle der: ‘Ben kutupluluğun pozitif kutbuyum.’ Sence bu düşüncesinin onun üzerindeki etkisi nedir?

‘Bunu hissederek söylemek, kişiyi bulunduğu noktanın tam zıddı bir kutuba sevkedecektir.’

Daha net ifade edersek, bu düşünce ile kişi, herhangi bir anda negatiflikten uzaklaşıp, varlığının daha pozitif bir veçhesine geçiş yapabilir. Sözünü ettiğimiz bayan da, sizin kararlı ve direkt konsantrasyonunuzun etkisiyle bir zaman/zihin değişimi yaşadı. Bana öyle geliyor ki, anlattıklarımı hala tam olarak kavrıyamadın.

‘Maalesef öyle.’

Eğer yüksek sezginize ters düşen bir durumla karşılaştığınızda düz yargıyla hareket etmemeyi başarırsanız, tüm terslikler zamanda bir değişimle ortadan kalkacaktır. Biliyorum, saate bağlı yaşıyan varlıkların bunu anlaması kolay değil. Söylediklerim tutucu bir zihne mantıklı gelmiyecektir. Burada kişinin yaptığı, zamanı algılayış şeklini değiştirerek zihinsel bir değişim yaratmak ve daha yüksek boyutların zamanını veya daha doğru bir deyişle zamansızlığı devreye sokmaktır. Şimdi senin başından geçen olayla anlattıklarımın bağlantısını görebiliyor musun?

‘Evet, konuyu anlamamda yardımcı oldu.’

Çoğunlukla bu tür konuların anlaşılması için kişisel olaylardan yararlanmak kaçınılmaz oluyor.

‘Kendimle ilgili bir olayı anlattığımda, her dinleyen o andaki durumuna göre farklı şeyler algılıyor.’

Şimdi, biliyor musun sana gri, portakal renginde, mavi veya altın sarısı bir hikaye anlatabilirim.

‘Efendim?’

Mavi hikaye nedir sence?

‘Huzur veren bir hikaye…’

Veya melankolik bir hikaye diyebiliriz. Sence melankolik bir hikayenin rengi açık mavi midir, yoksa koyu mavi mi?

‘Büyük bir olasılıkla dalgalı bir mavi.’

Evet, iyi bir yanıt. Tonuna bağlı olarak, mavi vibrasyon melankoli de olabilir, huzur da. Bunun gibi, renk spektrumunun iki ucunda bulunan renklerden kırmızı enerji verici, mor ise sakinleştirici bir tesire sahiptir. Bir kişinin renkli bir karaktere sahip olduğu söylendiğinde, kısmen de olsa onun bir olayı hikayeleştirmesindeki vibrasyon çeşitliliği akla gelmelidir.

Şimdi, geçmişe ait olayları şimdiye veya geleceğe taşımak sorun yaratacaktır. Farklı derecelerdeki vibrasyonları biraraya getirip, sonuçta uyum elde etme çabası, kişinin imgeleme gücünü dengesiz bir noktaya doğru zorlar. Bu durum, spagetti tarifine bakarak bir kek yapmak kadar olanaksızdır. Ne demek istediğimi anlıyor musun?

‘Evet, sanırım.’

Evet, her şimdi an’ı farklıdır ve evet, düşüncelerini sezdiğim kadarıyla anladığını söyleyebilirim.

Pekala, sence, yaşamak için şimdi bulunduğun yeri seçmenin nedeni ne?

‘Çünkü bu bölge yaşamam ve gelişmem için gerekli koşulları ve enerjiyi bu an için bana sağlıyor.’

İyi bir yanıt, ama benim öğrenmek istediğim, neden ülkenin doğusunda veya ortasında bir bölgede değil de batı yakasında yaşamayı seçtiğin.

‘Ne demek istiyorsunuz?’

Oturduğun bölgede belirgin zamansal niteliklerden söz edebiliriz. Örneğin, burada mevsimler diğer bölgelere kıyasla bazı farklılıklar gösterir. Bu mevsimsel özelliklere bağlı olarak ışığın eğim açısı ve açısal hızı, başka bölgelerden, diyelim Minnesota’dan, daha farklıdır. Sonuçta senin deneyimlerin, yaşadığın her mevsimde çok çeşitli ışık yansımalarının tesirini taşıyacaktır. Mesela bu bölgede kış ve bahar mevsimleri ülkenin diğer yerlerine oranla oldukça hafif geçer. Kaliforniya’nın kuzeyi ve güneyi arasında bile gözlemlenen mevsimsel farklılıklar, senin ruh haline o oranda farklı tonlar katacaktır. Senin kişisel sistemin, çevrendeki coğrafyanın genel vibrasyonunu belirleyen zamansal tesirlere uyum sağlamak durumundadır. Bu tesirlerin değişimi, insanların yarattığı yapay zaman dilimleriyle sınırlı değildir. Dahil olduğun coğrafyanın büyük küresel tesir kuşağı içinde zamansal tonlamalar mevcuttur. Bu tesir kuşağı, iki sayısının üsleri ile orantılı olarak, havuzda bir çakıl taşının oluşturduğu dalgalar misali genişler.

O halde bu konuştuklarımıza bağlı olarak diyebiliriz ki zaman, çemberle çapsal hatların birbirini kesmesine benzetebileceğimiz bir şekilde, bedensel bilinçlilik ile mevcut uyumun farklı kesişim seviyelerini ölçümleme çabasından başka bir şey değildir. Zaman açısal bir hıza sahiptir, zamansızlık ise daireseldir. Kısacası, burada söz konusu olan, sınırlılık ile sınırsızlığın bir karşılaştırılmasıdır. Ama şimdilik bu konuda bu kadar laf yeter.

Konuyu fazla dağıtmadan şunu söyleyebilirim ki, her araç (beden), artık bu tür kesişimlerin gerekmiyeceği ana dek zaman/mekanla sınırlı lokalitelerde, ruhun ilgili kayıt hücrelerine belli deneyimler kazandırmak amacını taşır. Bunun anlamı şudur: ‘Yeteri kadar zamanınız var.’

Şimdi, herhangi bir bölgede yaşarken, oraya özel ışık ışınlarının sizin bilinçliliğinizle etkileşmesi sonucunda belli nitelikte bir zamansal tesiri deneyimlersiniz.

Kozmogoniyi incelerseniz, sonsuza dek peşpeşe kesişimlerin veya evren içinde evrenlerin mevcut olduğunu görürsünüz. Tüm varoluşta büyük bir harmoni egemen olduğuna göre, Su anda bulunduğunuz yerin, sizin için en uygun zaman/mekan kesişimini teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Eğer böyle olmasaydı, eminim yerinizi değiştirmek isteğini duyardınız.

Hangi mevsimde veya şöyle diyeyim, hangi ‘genişlemiş zamanda’ bulunuyorsunuz?

‘Sonbaharda.’

Sonbaharda güneş ışınlarının tesirinin yaza oranla daha zayıf olması, daha fazla su yoğunlaşmasına sebep olur. Bunun sonucunda yağış miktarı ve sizin modunuz da değişir.

Aslında her şey mükemmel bir düzen içinde işler. Dün arabada giderken bir arkadaşınızın bestelediği ‘açık yeşil’ müziği dinliyordunuz. Bu arada neyi farkettiniz?

‘Etrafımızda birdenbire bir sürü açık yeşil renkte araba belirdi.’

Bu bir rastlantı mıydı?

‘Hiç sanmıyorum.’

Sence deneyimlediğiniz bir zaman/mekan kesişimi veya bir ‘zaman eğilmesi’ miydi?

‘İkisi arasında bir fark var mı?’

Hayır.

Daha önceki bir kitabımda, yeni problemlere eski çözümleri uygulamaktan, yani geçmişin anılarını ‘şimdi’ye uyarlamaya çalışmaktan kaynaklanan zaman/mekan karmaşasından söz etmiştim. O kitapta yazılanlar, zaman/mekan kesişimlerinin nasıl ortaya çıktığını ve neden şimdi’nin problemlerine şimdi’ nin çözümlerini uygulamak gerektiğini anlamanızda yardımcı olabilir sanıyorum. Tüm bunların sonucunda, gereksinim duyduğunuz çözümlere, zamanın yardımı (veya engellemesi mi demeliyim) olmadan da ulaşabileceğiniz konusunda hiç şüpheniz kalmıyacağını umuyorum.

Bilinçaltında depolanmış olan geçmişe ait bilginin şimdi’ye müdahalesini önleyebilmek için, kişinin ‘bu ana referanslı tüm geçmiş zamanı salıvermesi’ gerekecektir. Eğer kişi, geçmişin şimdi an’ına tesir etmesini engelleyebilirse, yaşamında harmoninin tezahür ettiğini görecektir; tıpkı yeşil rengi düşündüğünde kendini yeşil arabalarla çevrelenmiş bulmak, ruh halinde belli bir değişim gerektiğinde gri hikayeler yaşamak veya temiz havaya ihtiyaç duyduğunda mavi gökyüzüne kavuşmak gibi.. Başka bir ifadeyle, zamanın içinde, aslında zamana bağlı olmayan, her zaman olagelen ve varlıkların ayıracak zamanları olmadığına inandıkları, bir harmoni mevcuttur. (Buna Sethizm diyebilirsiniz..)

Bu kitabın önceden yazılmış olduğunu söylediğimde, her defasında yazılma olayının belli bir zamanda gerçekleştiğini düşündün, öyle değil mi?

‘Evet.’

Oysa benim kastettiğim o değildi. Ben kitabın bitmiş halini görüyorum; sen ise onun zaman içinde sayfa sayfa açıldığını gözlemliyor ve bilgileri deneyimliyorsun. Bu bilgiler aklını karıştırıyor mu?

‘Bazen.’

Burada aktarılan bilgileri yaşamadığın taktirde, olası bir geleceğin olmayacaktır. İşte asıl o zaman aklın karışır…

Hemen hemen her duyum, yani görme, dokunma, koklama, vs., ilerde açıklamaya çalışacağım şekilde zamanı kısaltma veya uzatma etkisine sahiptir. İster ışık, ister ısı veya başka bir dış duyum olsun, her tesir sizin tarafınızdan davet edilir ve belli derecelerde zamansal deformasyona maruz kalarak bilinçaltınızda biriktirilir. Şunu anlamanızı umuyorum ki, kişi ancak, geçmişi veya geleceği değil de, ışığı tek referans olarak kabul ettiği taktirde zamanı yenebilir.



sonraki sayfa