zaman nedir?

Zaman, en basit şekliyle, saat kullanarak yapılan bir ölçüm olarak algılanır. Herkesin bildiği gibi, teorik olarak belli bir ülkede ve belli bir zaman diliminde olan her varlık bu ölçümün kapsamı içinde olmak durumundadır. Burada şimdiden karşımıza bir problem çıkıyor; çünkü zaman dilimleri, düz mantıkla belirlenmiş olan yapay sınırlarla ayrılırlar. Öyleyse belli bir zaman dilimindeki varlıklar, zaman bazında bir çeşit göreli özdeşlik taşımalı, diyebilir miyiz? Basitçe düşünürsek, eğer bir kişi bir ayağı bir zaman diliminde, diğeri başka bir dilimde durursa, zaman açısından ikiye bölünmüş olacaktır, öyle değil mi?

‘Daha kitabın ilk paragrafındayız ve ben şimdiden zorlanmaya başladım. Bu soru ilk anda göründüğü kadar kolay değil sanırım. Cevap veremiyeceğim.’*

(*Editörün Notu: John Seth’e kanallık yaparken Dotti de konuşmaları kaydetmektedir. Kitap boyunca Dotti’nin yanıtları ve gözlemleri italik stilde yazılmıştır.)

Dünya planetini boydan boya tarasam, zaman illüzyonunu açıklamada örnek olarak seçebileceğim senden daha uygun bir varlık bulabileceğimi sanmıyorum. Tanıdığım tüm kişiler arasında senin zamanı algılayışın, belki de mevcut görüSlerin hepsinden daha farklı ve sen illüzyonun mükemmel bir örneğisin. Umarım bu sözlerim seni gücendirmemiStir.

(Seth kızım Mia’yı çağırır ve ona da aynı soruyu sorar.)

Mia, teorik bir zaman sınırında durduğumu varsayarsak, senin konuştuğun Seth hangisi olacaktır: saat 20.00’deki Seth mi, yoksa saat 21.00’deki mi?

Mia’nın yanıtlar: ‘Ben saat 20.00’deki Seth’le konuşurdum; çünkü çift sayıları daha çok severim.’

Pekala, Mia, eğer saat 21.00’e geçersem, orada da benimle konuşabilirsin. Aradaki fark ne?

Mia cevap verir, ‘Ama Seth, ikisi de aynı.’

‘Ne demek istiyorsun?’

Mia, ‘Arada bir sınır yok ki. Öyle bir şey yok.’

Seth, ‘Biliyorum,’ diye yanıtlar. ‘Sadece bir illüzyon.’

Mia, ‘Sınır güneşin odaklandığı yer olmalı.’ diye söylenir.

‘Sunu mu demek istiyorsun: Yani ben sınırdan bir o yana, bir bu yana sıçrarsam, güneşi de kendimle sürükleyebilir miyim?’

Mia yanıtlar, ‘Hayır, tabii ki onu kastetmiyorum. Galiba gidip biraz meditasyon yapsam iyi olacak.’

‘Aradaki mesafe yüzlerce mil olsaydı, mantıklı bir yanıt bulmak daha kolay olurdu.’

Öyle mi sence?

‘Evet, ama neden böyle düşündüğümü açıklayabileceğimi sanmıyorum.’

Sorun yok, zaten başka bir kimsenin de açıklayabileceğini sanmıyorum. İşte sizin için son derece değerli olan mantık olgusu ve sonuçları… Sorun şurada: Kimin mantığı, sizin mi, benim mi, yoksa efsanevi bir varlığın mı? Mantık dediğinizde bu herkes için bir anlam ifade etmeli, öyle değil mi?

Simdi birisi şöyle diyebilir: ‘Ama Seth, burada söylediklerinin hiç bir anlamı yok. Herkes bilir ki, zamanı mantıklı olarak kullanabilmek için bir takım yapay sınırların olması gerekli. Ayrıca, güneş kesin çizgiler üzerinden batmadığı için, herkesin uyabileceği kurallar yaratmak adına insanlar bir takım hatlar çizmek durumunda.’

Öyle görünüyor ki, mevcut olan her şey, zamana endeksli yapay sınırlarla sınırlanmış. Rahat yaşayabilmek adına, yapay sınırlamalar getiren bir takım yapay kurallarımız olması gerektiğine inanmışız. Şimdi şunun üzerinde düşünelim. Eğer birisi sana saat 19.00’da gelmeni söylerse, bundan ne anlarsın?

‘Saat 19.00’da buluşacağımızı..’

Tam olarak saat kaçta orada olurdun?

‘Saat 19.00’u hedeflerim; ama genelde geç kaldığım bilinir. Bu yüzden tam zamanında orada olamayabilirim.’

(Bu anda kızım Danielle gelir ve bugünün tarihini sorar. Ona ayın 11’i olduğunu söylerim; Seth ise 10’u olduğunu iddia eder. Ortada garip bir şeyler döndüğüne eminim.

Bu sırada oğlum Johnny içeri girer. Geceleri geç saatlere kadar oturmamdan, sabahları geç kalkmamdan ve onunla yeteri kadar ilgilenmediğimden şikayet eder. Sanırım burada bir tezgah söz konusu.)

Sanki benim işitmek istediğim buymuş gibi, sen bir takım mantıksal cevaplarla beni oyalıyorsun. Benim söylemek istediğim, aslında senin randevuya ruh haline uygun olan bir zamanda gideceğin. Daha önce yapmayı istediğin şeyleri tamamladığında saatin gösterdiği, randevu yerine ulaştığın saat olacaktır. Bu durumda, senin saat tam 19.00’da orada olmanı engelleyebilecek trafik, hava koşulları veya herhangi başka bir faktör senin düşünce alanına girmez. Sen randevu yerine vardığında saat 19.00 olacaktır, saat kaçı gösterirse göstersin. Sence bu doğru mu?

‘Tamamen!’

Şimdi, gerçekte herkesin böyle düşündüğü ülkeler mevcuttur ve böyle yerlerde işler, kişilerin istediği zamanda görülür. Kişiler kurallarını kendileri yaratırlar. Bir otobüs, ancak onu sürmeye istekli bir kişi olduğu taktirde durağa gelir.

Batı toplumlarında kişiler, belirlenmiş, randevulanmış zamanlara büyük önem atfeder ve bu yaklaşımlarını verimliliğe eşdeğer görürler. Çoğu kendilerini nasıl hissettiklerine bakmadan, belli bir saat ve dakikada işe koyulurlar. Onlara göre ne olursa olsun, ‘tarifeye’ uyulmalıdır…

Kitabın yazılımına bir iki gün aradan sonra tekrar döndük.

Şimdi, gördüğünüz gibi, zamanın kurallarına uymak o kadar da kolay değil. Çünkü tam zaman hakkında konuşuyorduk, ne oldu?

‘San Fransisko’daki bir kanal bağlantısı celsesine büyük bir gecikmeyle katılabildik ve çok değer verdiğimiz iki kişiyi zor durumda bıraktık.’

Ve sonra ne oldu?

‘Zaman hakkındaki düSüncelerimi tekrar gözden geçirmeye karar verdim.’

Peki ne sonuca vardın?

‘Anladım ki zamana ilişkin fazla bir farkındalığım yok.’

Böyle düşünmenin nedeni ne? Veya başka bir şekilde sorayım, zaman senin için ne ifade ediyor?

‘Her nasılsa, beni yapmak istediğim şeylerden alıkoyan sınırlayıcı bir ölçüm.’

Burada kelimenin tam olarak yansıtamadığı bir anlamıyla da olsa, zamanın sınırlılığına ilişkin önemli bir noktaya değindin. Evet, zaman yapay programlar yaratmada kolaylık sağlayan sınırlı bir ölçümdür. Aslında gerçek bir program mevcuttur, ama zaman kavramının bu programda yeri yoktur. Başka bir ifadeyle, gerçek program zamansızdır. Bu programı belirleyen çok büyük bir güç mevcuttur ve söz konusu enerjiyi anlamak belli bir eğitim gerektirir.

Daima yeterli zaman vardır, bunu biliyor muydun?

‘Bunu sık sık işitiyorum; fakat görülüyor ki bu fikir bende pek yer etmemiş.’

Zaman ölçümü mekana tekabül eder ve evrende mekan sınırsız olduğundan, yeterli miktarda zamanın varlığından da söz edebiliriz. Eğer mekan olarak salt arazi parçalarını düşünürseniz, sınırlı olduğuna karar verirsiniz. Ama uzayı da mekan olarak kabul edersek, teorik olarak mekan sınırsızdır diyebiliriz. Tuhaf bir paradoks, değil mi? Burada yerine oturmayan bir şey var. Eğer mekan sınırsızsa, o halde zamana atfedilen yapay sınırlılık ego tarafından yaratılmış olmalı. Ne demek istediğimi anlıyor musun?

‘Hayır.’

O halde senin için de zamanı ayarlıyan ‘sahte ben’in olmalı. Eğer bir kişi zaman hakkında yaratıcı bir biçimde düşünseydi, eğer bu mümkün olsaydı, yanlışı kolayca görebilirdi. Bu nasıl olabilir? Burada anlaşılması gereken, ‘sahte ben’in, kontrolü elinden kaçırmaktan korktuğu için yapay sınırlamalar yarattığı gerçeği. ‘Sahte ben’, olacak her şey için bir ‘yarın’ limiti koyar. Örneğin, ‘sahte ben’in sana kirayı yarın ödemen gerektiğini söyleyecektir.

‘Evet, ama evren sizi yanlış bir noktaya göndermiş olmalı, çünkü kira parası burada değil.’

Şimdi, evren mükemmel bir beceriyle, zaman kavramının yardımı olmadan, her şeyin tam bir düzen içinde olageldiği bir genel programın oluşmasını sağlar. Burada zamanın ‘yardımı olmadan’ dedim, ama ‘engellemesi olmadan’ da diyebilirdim. Evren, bu mükemmel program sayesinde, en ufak bir zamanlama endişesi bile duymadan, olayların akışını düzenler.

O halde zaman, ‘sahte ben’in sınırlarının yarattığı sınırlı bir odaktır.

Zaman zıt bir açıdan da sınırlıdır. Şöyle diyebiliriz: Zaman eşittir öğrenme. Yani siz zamanı, yüksek odağınızın sizin için programladığı dersleri öğrenme süreciniz boyunca kullanırsınız. Sence bu ne anlama geliyor?

‘Kirayı zamanında ödemiyeceğimiz anlamına..’

Pekala. Aslında tam olarak değil… (Seth güler.) Söylemek istediğim şu: Zaman sizin için sınırsızdır; programladığınız dersleri öğrenmek için gereksinim duyduğunuz kadar zamana sahipsiniz.

Gerçekten mutlu olduğunuz tek zaman, kendinizi zamanın içinde hissetmediğiniz zamandır. Bunu biliyor musun?

‘Evet biliyorum, ama çoğunlukla kendimi tekrar zamanın içine kaymış buluyorum.’

Belli bir saatte bir yerde olman gerektiği ve senin geç kaldığın o örneğe dönersek, açıkça görebiliriz ki o olayda zaman, hem sana, hem de diğer bir kaç kişiye bir ders verme işlevini görmüştür.

(Seth dışarıya yürür ve köpeğe bir top fırlatır. Bugün epeyce oyalandığı kesin…)

O halde, başka insanlar da sana zamana ilişkin bazı dersler verebilirler, öyle değil mi? Çünkü onların (bilhassa sana ait olan) zamanı harcama konusunda çok çeşitli yöntemleri mevcuttur. Sonuçta, herkes birbirinden bir şeyler öğrenir.

Öyleyse, yapay zaman limitleri yaratmış olan bir dünya, ‘sahte ben’lerin iş başında kalmasına imkan vermektedir.

Daha önce de söylediğim gibi, kendinizi gerçekten mutlu hissediyorsanız, bunun nedeni, bu ana odaklanmış olmanızdır. Aslında iletişimimiz boyunca benim bu kavrama sık sık değindiğimi göreceksiniz.

Şimdi, (Seth güler) eğer ‘burada ve şimdi’ bugüne odaklanırsanız, yarın olacak olanın size hiç bir etkisi olamaz! Aklınıza ödenmesi gereken kira gelebilir. Oysa bugün bol bol zamana sahipsiniz ve evrenin sizin için yarın ne programladığını bilmenize imkan yok. Sanırım bu dostunuzun, neden zamana bağıntılı olmayan evrensel prensiplerden ve bir büyük programdan bahsettiğini anlıyabilirsiniz. (Kedimiz Muffy Seth’in kucağına sıçrar ve rahatça yerleşir.) Gördüğünüz gibi kediniz zamanın içinde değil. Aslında izin verirsek, her hayvan bizim için iyi bir öğretici olabilir. Hayvanlar için bir zaman nosyonu yoktur. Acıktıklarında, şimdi acıkmışlardır, sonrayı bilmezler.

Mutsuz olduğunuz anları ve her seferinde mutsuzluğunuzun nedeninin başka bir zamanı düşünmeniz olduğunu hatırlayın. O halde zaman sadece bir odaktır. Başka bir ifadeyle, zaman herhangi bir anda odaklandığınız penceredir. Hepinizin bildiği gibi, sizler için odak çoğunlukla bu anda olmuyor.

Arkadaşlarınızdan biri, beynin sağ ve sol yarısını örneklemede kullandığı bir alet geliştirdi. Kendisi beynin bu iki yarısını, aşağı ve yukarı odaklar olarak tanımlıyor. Beynin sol yarısı veya aşağı bölge zamana bağımlıdır. İşlevi, rutin matematik hesaplarıyla ve belirli olayların hatırlanmasıyla sınırlıdır. Bir kişinin ismi, bir fonksiyonun nümerik eşdeğeri veya benzeri sabit ve sınırlı bilgileri beynin sol yarısı değerlendirir. Ben’in bu parçası, deneyimlerle sabitleşmiş sınırlı bir hayal gücüne sahiptir ve ancak sabit ve sınırlı çözümler üretebilir.

Dostunuz bu alet vasıtasıyla, herhangi bir kişinin odak merkezini saate bağımlı aşağı ben’inden, yüksek ben’inin zamansızlığına nasıl kaydırabileceğini öğretmeyi amaçlamaktadır. Topaç hareketi sergileyen bu aletle kişinin enerjisi, daha yüksek ve daha dengeli bir seviyeye yükseltilir. Bu sayede ulaşılan yüksek odak, daha yaratıcı bir varoluş hali deneyimleyebilmesi için sınırlı ben’e yol gösterir. Kişi yüksek ben’ine odaklandığında, sonuçlara bağımlı heyecanlardan uzaklaşır ve böylece de, sınırsız zekanın mükemmel bir beceriyle sorunları halletmesine izin veren zamansız bir özgürlüğe ulaşır.

Amaçlanan, sabit olayların anısından ve dolayısıyla da sınırlı düşünceden özgür olmaktır. Kişi, ben’ini bilişe sevkettiğinde artık onun için sorunların çözümü otomatik bir hale gelir. Eğer kişi zamanı algılayışında bir değişime izin verirse, başka varlıkların da zamanı kendinden farklı algılayabileceklerini idrak etmeye başlar.

Eski bir vecizede söylendiği gibi ‘Zaman, onu nasıl algıladığına eşdeğerdir.’ Zamana ilişkin idrakleri zayıf olan kişiler, zamanın baskısını kendileri çağırırlar. Ne demek istediğimi anlıyor musun?

‘Sık sık geç kaldığınızdan dolayı kendinizi kötü hissetmeniz gibi bir şey olmalı.’

Kısmen doğru. Aslında sizi büyük bir stres altına sokan, zaman kavramına ilişkin farkındalığınızın geliSmemiş olmasıdır. Yeryüzünde pek çok kişi, ayırabildiği belli bir zaman aralığı içinde mümkün olandan daha fazlasını başarabileceğini zanneder. Bu beklenti bir alışkanlık haline gelir ve bunun sonucunda da, devamlı baskı altında bir yarışı sürdüren ve kendi yarattıkları bir canavar olan zamanı yenmeye çalışan insanlar haline gelirler.

Evet, bu yanlış zaman kavramını insanlar kendileri yarattılar. Peki nasıl olur da bazı varlıklar, stres hissetmeden, zamanla uyum içinde ve verimli bir şekilde yaşamlarını sürdürebilirler? Onlar farklı bir zamanda mı yer alırlar? Aslında böyle düşünmek pek de yanlış olmaz; çünkü daha önce de söylediğim gibi, zaman sadece bir odaktır.

Eğer an’a odaklanmışsanız, zamanın içinde değilsiniz demektir; sanırım bunu herkes anlıyabilir. ‘Şimdi’nin dışında ise pek çok odaktan biri olabilirsiniz ve bunların hepsi de ‘siz’dir. Peki, belli bir zamana odaklanmış olan hanginiz, zamanla ne kadar uyum içinde olduğunuz sorununu çözümleyecektir? Kızgın olan siz mi? Kızgınlığın yarattığı karmaşa içinde onun pek şansı yok! Yoksa mutlu olan siz mi? Bu durumda çözümlemeniz oldukça kolaylaşır.

Burada enerji kavramı işin içine giriyor. Ne kadar enerjiniz var? Eğer enerjiniz fazlaysa, belli bir zaman aralığında, enerjinizin az olduğu döneme kıyasla çok daha fazla şey başarabilirsiniz. Geçen yılların sayısı nümerik olarak arttıkça, buna bağlı olarak enerji de artacaktır.*

( *Burada kastedilen varlıkların yaşı değildir.)

Açıkcası, matematik ve fizikte olduğu gibi salt kolaylık açısından yapay bir ölçü icat edilmiştir. Tamamen bu gezegendeki varlıkların iradesi sonucunda daha büyük enerjilerin devreye girmesiyle, yapay ölçülere olan gereksinim azalmış ve daha büyük anlayışlara yol açacak olan büyük zeka hissedilmeye başlamıştır. Sence ne demek istedim?

‘Zaman hakkında endişenmeyi bırakıp, mutlu olmaya konsantre olmamız gerektiğini.’

Tam olarak değil. Varlıkların zamana ilişkin anlayışlarını genişletmelerinin neden gerekli olduğunu açıklamanın zamanı geldi sanırım. Varlığınızın zamana bağımlı olmayan daha yüksek veçhelerini anlamak için zamanı algılayışınızın değişmesi şarttır. Genellikle varlıklar yaşamlarını düzenlerken, yapay bir zaman ölçümüne kesinkes uymayı seçerler. Onlara göre kişi günde şu kadar saat çalışmalı, Şu kadar uyumalı, hergün belli saatlerde yemek yemelidir.

Eğer sizi ele alırsak, bu anlattıklarım John’a ve sana nasıl uyuyor?

‘Eğer John yeterince uyumuşsa kendini iyi hisseder, ama az uyumuşsa, kendini yine iyi hisseder! Bir gün boyunca ister çok iş çıkarmış olsun, ister az, kendini iyi hisseder. Bir yemek kaçırmışsa bu onu rahatsız etmez, ama yediği yemeğin de tadını çıkarır. John kendini daima iyi hisseder ve zaman olgusu onu hiç bir şekilde endişelendirmez.’

Bu söylediklerinden bir sonuç çıkardın mı?

‘John ile aramızdaki farklılıkların bir kısmını daha farkettim.’

Benim kastettiğim bu değildi. Farkındaysan, senden ve pek çok varlıktan daha farklı bir zaman anlayışına sahip olan bir kişiyi tanımladın. Yine de bileğine taktığına göre, arada sırada da olsa John saati kullanıyor olmalı. (Seth güler.) Ama görünüyor ki, zaman John için oldukça farklı bir anlam ifade ediyor. Onun için bir çeşit evrensel zaman anlayışı veya zamansızlığın bir yansıması söz konusu, öyle değil mi? John’un çoğu kişiden farklı bir yaşamsal hıza sahip olduğunu söyleyebilir miyiz?

‘Öyle görünüyor.’

John, bu zaman farkındalığını nasıl bir arkadaşının yardımıyla kazandıysa, diğer varlıkların da bu yönde gelişimi sağlanabilir. Böylesi bir ‘zamandışı’lık, stresi azaltır ve daha büyük enerjilerin ortaya çıkmasına imkan verir, öyle değil mi? Açıklamaya çalıştığımı tam olarak anladığından emin değilim.

‘John’un farklı olduğunu biliyorum, ama nasıl böyle olduğunu bilmiyorum. Sanırım çoğu zaman an’da kalmayı başardığı için olmalı.’

John çoğu insandan daha fazla sıklıkta an’da yaşıyor. Bunu anlıyor musun?

‘Evet, anlıyorum.’

Zamanın içinde olabilirsiniz, ama onun bir parçası değil. Zamanı yandaşınız olarak görebilirsiniz, düşmanınız olarak değil. İlginçtir ki, zamana ilişkin korkunun giderilmesi farkındalığı arttırır ve pratikte kişiye büyük fayda sağlar. Genelde korku ve benzeri şiddetli duygular çok fazla zamanı kapsar. Bu nedenle aşırı duygulara yoğunlaşmadığınız taktirde, zaman açısından kazançlı çıkarsınız.

Daha önce de söylediğim gibi, ‘Zaman, onu nasıl algıladığınıza eşdeğerdir.’


 

sonraki sayfa